FİZİK BİLİMİ & TARİHİ

Fiziğin tarihsel gelişimine bakıldığında çok eskiden, "MEZOPOTAMYA" Orta Doğu'da, Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölge. Mezopotamya günümüzde Irak, kuzeydoğu Suriye, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve güneybatı İran topraklarından oluşmaktadır. Büyük bölümü bugünkü Irak'ın sınırları içinde kalan bölge, tarihte birçok medeniyetin beşiği olmuştur. da MÖ 3000'lerde, Sümer ve Akad uygarlıklarında su değirmenleri kullanılıyor, ağır heykeller dikiliyor, piramitler yapılıyor, zaman, uzaklık ve hız ölçümleri gerçekleştirilebiliyordu. MÖ 2500'den sonra Eski Mısır'daki uygarlıklar da, pratik kaygıları ağır basan mühendislik sorunlarının çözümünde fizik kurallarından yararlanmışlardı. Ama bu pratik gereksinmelerden doğan tekniklerin ortak temellerini oluşturan ilkelerin aranışı, MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda Ege kıyılarında yaşayan filozofların soyutlamalarla doğayı sorgulama yöntemlerinde ortaya çıktı: Bu dünya, kaostan nasıl doğdu? Çokluğun ve çeşitliliğin kökenleri nedir? Hareket ve değişim nasıl hesaplanabilir? Bazı temel kabullerden mantıksal olarak sistematik fizik kuramlan çıkarsamanın ilk örneği, "THALES" Thales, Milet, İyonya'dan bir Antik Yunan matematikçi, astronom ve Sokrat öncesi filozoftu. in suyu tüm varlıkların temel maddesi saymasıdır. Thales, iki temel kuvvet olarak, "BÜZÜLME" Bir maddenin öne çıkan fiziksel unsur ile birlikte daha küçük hacimlere ulaşması büzülme olarak ifade edilir. Bu durum genelde bir maddenin ısı vermesi ile beraber ortaya çıkar. Böylece genleşmenin tam tersi olarak madde çok daha küçük boyutlara erişir. ye yol açan "MERKEZCİL KUVVET"
Merkezcil kuvvet, dairesel hareket sırasında cismi yörüngede tutan kuvvettir. Merkezcil kuvvet, hız vektörünün büyüklüğünü değiştirmez ancak yönünü değiştirir. Bu yüzden bir merkezcil ivme oluşur. Merkezcil kuvvetin yönü, merkezcil ivmenin yönüyle aynı yani merkeze doğrudur ve çizgisel hıza diktir. Merkezcil kuvvet, dönen bir nesnenin üzerindeki bir cismi, cismin sahip olduğu eylemsizlikten dolayı eksenin dışına itiyormuş gibi davranır.
ile genişlemeye yol açan "MERKEZKAÇ KUVVETİ"
Merkezkaç kuvveti, dönen bir referans çerçevesinde bakıldığında tüm nesneler üzerinde etkili gibi görünen bir eylemsizlik kuvvetidir.
tanımladı.

Antik Çağ filozoflarından "HERAKLEİTOS" , bütün nesnelerin sürekli hareket halinde olduğunu ve toplam madde miktarının sabit olduğunu öne sürerken, "EMPEDOKLES" Empedokles, Sokrates öncesi düşünürlerden bir tanesidir. , evrenin "TOPRAK, HAVA, ATEŞ VE SU" Dört unsur ya da dört element, birçok gelenekte maddenin dört hali olarak kabul edilen toprak, su, hava ve ateş dörtlüsüne verilen addır. Bu kavrama pek çok gelenekte rastlanmaktaysa da kavram Hint, İbrani, Kelt, Dogon geleneklerinde ve İsmailî ezoterizminde daha ayrıntılı bir şekilde ele alınır. , dörtlüsünden oluştuğu görüşünü ortaya attı. Atom kavramının babası ise "ANAKSAGORAS" oldu. Anaksagoras, tüm maddenin, "YAŞAMIN TOHUMLARI" olarak adlandırdığı atomlardan oluştuğunu, bunların sürekli hareket ettiğini, havanın bir ağırlığı olduğunu belirtti. "ATOM KURAMI"
Atom Kuramı Elementlerin en küçük temel kimyasal yapı taşı atomlardır. Atomun küresel yapı modeli 1900’lerde Thompson tarafından ileri sürülmüştür. İnce Altın folyo üzerindeki deneyleriyle Rutherford bu hipotetik modeli çürütmüş ve nükleer atom modelini ortaya atmıştır. Bu modelde atom hacminin büyük kısmı boşluklardan oluşmaktadır. Ernest Rutherford atom altı parçacıklardan proton’u 1919’da James Chadwick ise nötronları 1932’de keşfetmiştir.
na "zorunluluk" ilkesini katarken, "LEUKİPPOS" Leukippos, MÖ 5. yüzyılda yaşamış Antik Yunan filozof. Atomculuk ile ilgili çalışma yapmış ve atomculuk teorisini geliştirmiştir. ve "EPİKUROS" Epikuros veya kısaca Epikür, felsefe tarihinin en etkili okullarından biri olan Epikürcülüğün kurucusu Antik Yunan filozoftur. atomcu okulun izleyicileri oldular.

"PLATON" Platon veya Eflatun, Antik Yunan filozofu ve bilgesi ve dünyada üniversite düzeyindeki ilk kurumlardan biri olan Akademi'nin kurucusudur. un öğrencisi "ARİSTOTELES" Platon'un öğrencisi olan Aristoteles, günümüzde en çok okunan ve hakkında eser yazılan filozoflar arasında yer alıyor. , atom görüşünü yadsıyarak "NİCEL MADDE KURAMI" Herhangi bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen ve artıp azalabilen durumunu ölçen sözcükler nicel olarak ifade edilir. yerine oldukça yalınkat ve "NİTEL" Nitel gözlem, ölçü araçları kullanılmadan, nedir sorusuna duyu organlarıyla cevap verebilen gözlem biçimidir. İndikatörlerde kullanılır. Kişiden kişiye değişebilmektedir bir yaklaşımı yeğledi. Aristoteles, ilkel maddeyi "SICAK, SOĞUK, ISLAK ve KURU"
4 temel element su, ateş, hava, toprak olurken maddelerin 4 temel özelliği ise sıcak, kuru, soğuk ve ıslak olmaktadır.
, gibi niteliklere indirgedi. Dirençli bir ortamda bir cismin hareketinin, harekete yol açan kuvvetle orantılı, ortamın direnciyle ters orantılı olduğunu belirleyerek bu bağıntıyı boşluğun varoluşuna karşı bir kanıt olarak kullandı. Aristotales'in fiziği tüm ortaçağı etkiledi ve hatta "AQUİNO'LU TOMMASO" tarafından "HIRİSTİYAN SKOLASTİĞİ"
Felsefi fikirler, hırıstiyan inancına uyarlanmaktadır. inanç bütün çalışmaların başlangıcı ve sonudur.
nde kullanıldı. Syrakusa'lı "ARKHİMEDES" , İskenderiyeli "HERON" İskenderiyeli Hero, Roma dönemi antik Mısır'da faal olan bir Greko-Mısır matematikçi ve mühendisti. Genellikle antik çağın en büyük deneycisi olarak kabul edilir ve çalışmaları Helenistik bilimsel geleneğin temsilcisidir. , "KTESİBİOS" Ctesibius veya Ktesibios veya Tesibius antik İskenderiye'deki Yunan mühendisliği ekolünün ilk ve önemli temsilcilerindendir. gibi araştırmacılar ise deneysel araştırmalarıyla "HİDROSTATİK" Hidrostatik; sıvıların dengesini ve kaplar üzerinde yaptıkları basıncı konu alan fizik dalı. , "MEKANİK" Mekanik;kuvvetlerin nesneler ve devinimler üzerindeki etkisini, devinimi ve dengeyi konu alan fizik dalı. gibi fizik dallarına önemli katkılarda bulundular. İlkçağ filozoflarından Aristoteles'in düşünceleri, ortaçağdaki dünya görüşlerinin tümü üzerinde etkinliğini sürdürdü. Bilimin, felsefe ve dinin etkilerinden sıyrılıp kendine özgü bir araştırma disiplinine dönüşmesi eski çağdan hemen hemen 2 bin yıl sonra başladı.

İslam dünyasında fizik alanında önemli çalışmalar yapılmıştır. Doğa felsefesi veya doğa bilimi olarak fiziğin İslam dünyasında alanı, kapsamı ve ilkeleri ayrıntılı bir şekilde "İBNİ SİNA"
İbn Sînâ veya Avicenna, döneminin en önemli doktorlarından, astronomlarından, düşünürlerinden, yazarlarından ve bilginlerinden biri olarak kabul edilen Fars polimat ve " polimerik erken tıbbın babası" olarak bilinen hekimdir.
tarafından belirlenmiştir. Çalışması Şifa’da Grek döneminden başlayarak kendi dönemine kadar oluşturulan doğa incelemeleri incelikli bir şekilde sistemleştirilmiştir. İbni Sina Havadaki hareketin nedeni hava değil, nesneye aktarılan hareket etme isteği olarak tanımlamıştır. Direnç yoksa hareket sürekli olur demiştir. "İBNİ HEYSEM"
İbn-i Heysem veya Alhazen, Arap matematikçi, astronom, ve İslam'ın Altın Çağının önemli fizikçilerinden biriydi. "Modern optiğin babası" olarak da anılır.
zamanında gözden çıkan ışınların karşıdaki objeye çarpık geri gelmesiyle görüntünün oluştuğu şeklinde kabul vardı. Aya bakan İbni Heysem bunun çok uzak mesafede çok doğru olmadığını düşünmüştür. "OPTİK" Optik, ışık ve görme olaylarını inceleyen fizik kolu. alanında çığır açıcı çalışmalar yapmıştır. Işık ve ses gibi belli başlı konular, o dönem matematiksel bilimlerin bir dalı olarak kabul edilmiştir. ondan dolayı uzun süre hem doğuda, hem de batıda İbni Heysem matematikçi olarak anılmıştır. "KEMALÜDDİN FARİSİ" Kemâleddin el-Fârisî, Matematikçi Gökkuşağı üzerine çalışmalar yapmıştır. "FARABİ" Fârâbî, 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim insanı. Aynı zamanda gök bilimci, mantıkçı ve müzisyendir. , Hava ve boşluk üzerine çalışmalar yapmıştır. Hava içinde bulunduğu kabın şeklini alır, cisimlerin boş bıraktığı bütün hacimleri her yöne doğru doldurur. Havanın hacmi basınçla ters orantılı olarak değişir. Havası boşaltılmış bir şişe suya daldırıldığında suyu çeker. Doğa boşluktan sakınır varsayımı. "BİRUNİ"
Dünyada bilim sahasına kazandırdığı ilk keşif ve buluşlarla, bilim dünyasına ışık tutan Türk-İslam alimi el-Biruni; fizik, tıp, matematik, astronomi, trigonometri, coğrafya, jeodezi, farmakoloji, jeoloji, filoloji, din gibi konuları incelemiş ve toplamda 113 eser meydana getirmiştir. Ebu Reyhân Muhammed b. Ahmed el-Biruni 4 Eylül 973 tarihinde Harezm bölgesinin merkezi olan Kas’ta dünyaya gelmiştir.
pek çok sıva ve katı maddenin (özellikle metallerin) "ÖZGÜL AĞIRLIK"
Özgül ağırlık maddelerin birim hacmi hesaplanırken mevcut hacimlerine dair ağırlıklarını tanımlarken tercih edilen bir ifadedir. Gr-ağırlık türündeki birim sisteminin kullanıldığı özgül ağırlık kavramı gr/cm3 şeklinde yazılmaktadır. Gama sembolü ile gösterilen özgül ağırlığın sembolü ise y harfidir. Temel elementlerden biri olan suyun öz ağırlığı ise 9807 N/m3 olarak bilinmektedir.
larını doğruya yakın bir şekilde hesaplamayı başarmıştır. "EL HAZEN"
El Hazen veya İbn-i Heysem, Arap matematikçi, astronom, ve İslam'ın Altın Çağının önemli fizikçilerinden biriydi. "Modern optiğin babası" olarak da anılır.
, "GALİLEO" Galileo Galilei, İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçiydi. dan önce deneye bilgi üretmek için sistematik olarak başvuran ilk kişi olarak anılmalıdır. "MOMENTUM" Momentum, hareket eden kütlenin bir ölçümüdür: ne kadar harekette ne kadar kütle olduğu. kavramını ilk teklif eden kişi de O dur. "İBNİ RÜŞT" İbn Rüşd, Endülüslü-Arap felsefeci, hekim, fıkıhçı, matematikçi ve tıpçı , Aristoteles’te olduğu gibi, hareketin gerçek mahiyetinin ancak gerçek ortamda, yani dirençli ortamda açığa çıkacağını belirtir. Gerçek dünyada gerçek nesnelerin hareketlerinin göz önünde bulundurulmasının gerektiğini ileri sürerek, zamanın geçmesi için direncin yenilmesinin gerçekliğini savunur. "İBNİ BACCE" İbn Bacce veya Avempace, Endülüs'lü Arap filozof ve bilim insanı. , hareketin özünün kavranması için onun boşlukta, yani ideal ortamda düşünülmesinin ve hız ile kuvvet arasında doğru orantı olacaksa, direncin ortadan kalkmasının gerektiğini ileri sürmüştür. Bu durumda hızın sonsuz olması gerekmez, çünkü ideal ortamda da olsa hareket eden nesne bir uzaklığı kat edecektir. Dolayısıyla zamanın geçmesi için ortamın yenilmesi değil, mesafenin alınması gerekmektedir. "MOLLA SADRA" Molla Sadra, İranlı filozof, İslam alimi. Meşşaî, İşraki ve Ekberi düşünce ekollerini birleştirmiştir. evrenin üç uzay bir zaman boyutuna sahip olduğunu söyleyen ilk kişidir. "CABİR BİN HAYYAN"
Câbir bin Hayyân, Abbâsîler döneminde yaşamış ve İslâmiyet'te fen bilimlerinin temelini atmış olan Farsî çok yönlü bir fen bilgini; simyacı, kimyacı ve eczacı; fizikçi, astronom ve astrolog; tıp ve fizik tedavi uzmanı; mühendis, coğrafyacı, filozof ve sûfi.
, Avrupa’da El Geber adıyla ünlenen Hayyan, kimyada yaptığı çok önemli çalışmalarının yanında Atom bombası fikrinin ilk mucididir. Maddenin en küçük parçası atomun parçalanabileceğini bundan dolayı bir şehri bile yok edilebileceğini 1200 sene önce söylemiştir. "HAZINİ" Hazini, Selçuklu İmparatorluğu'ndan Yunan kökenli İranlı bir astronomdu. Sultan Sencer'in himayesinde kaleme aldığı astronomi tabloları, Orta Çağ'ın matematiksel astronomi alanındaki en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. ölçü ve tartı sistemlerine büyük katkıda bulundu. Newton’dan 500 yıl önce, her cismin yerkürenin merkezine doğru çeken bir güç olduğunu söyledi. İslam dünyasındaki bilgi birikimi Avrupa’da büyük değişimlerin oluşmasını sağlamıştır.

"RÖNESANS" Rönesans (Yeniden Doğuş), Orta Çağ ; Bu çağ uzun zamandır geriye düşmüş olan Avrupa, Rönesans döneminde yaratıcılığının doruklarına ulaşmıştır. ın ve "REFORM" Reform veya Yenilikçi Devrim 16. yüzyılda başlatılarak tüm Avrupa'yı etkilemiş ve Katolik Kilisesi'ne karşı yapılmış dinsel bir harekettir hareketinin etkileriyle " 'NİÇİN' SORUSUNUN YERİNE 'NASIL' SORUSUNUN GEÇMESİ" , 16. yüzyıl içinde gündeme geldi.

"GALİLEİ" Galileo Galilei, İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçiydi. nin mekaniğe kat kılan, "KOPERNİKUS" Nikolas Kopernik, Kraliyet Prusyası'na bağlı Ermland Derebeyliği'nde Katolik piskopos danışmanı, boş zamanlarında matematik, astronomi ve harita bilimi ile meşgul olan bilim insanı. çuluğun savunulmasıyla doğrudan ilişkiliydi. "DÜŞEN CİSİMLERİN HIZLANMALARI" yla ilgilenen Galilei, serbest düşme yasasını, yani düşmede alınan yolun cismin kütlesiyle değil, geçen sürenin karesiyle orantılı olduğunu ortaya çıkardı. Bunu, "EYLEMSİZLİK İLKESİ" Eylemsizlik Yasası: Bir cismin üzerine etki eden toplam kuvvet sıfır ise cisim durur veya sabit hızla hareketine devam eder. yle birleştirerek, bir merminin yörüngesinin "PARABOLİ" Parabol, bir düzlemde alınan sabit bir "d" doğrusu ile sabit bir "F" noktasından eşit uzaklıktaki noktaların geometrik yerleştirilmesidir. biçiminde olacağını belirledi. 17. yüzyılda "RENE DESCARTES"
René Descartes: Filozof
, özellikle madde kavramı üzerinde durarak doğadaki tüm olayları maddeye ve harekete indirgeyen "MEKANİKÇİ FELSEFE" Mekanizm ya da Mekanikçi Felsefe, evrende gelişen bütün olayları mekanik nedenlerle açıklamaya çalışan fikir akımıdır. Mekanizm, bütün olay ve olguları hareketle ve hareket yasalarıyla açıklamaktadır. yi kurdu. Ayrıca çarpma ve dairesel hareket üzerine çalışmalar da yaptı.

17.yüzyılın sonunda "ISAAC NEWTON"
Isaac Newton, İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, simyacı, teolog ve filozoftur.
, Philosophiae naturalis principia mathematica (1687; "DOĞA FELSEFESİNİN MATEMATİK İLKELERİ" ) adlı yapıtında, mekaniğin temel sorunlarını çözen üç yasasını yayımladı. Bu yüzyılda hızla gelişen bir fizik dalı da optikti. "ROGER BACON"
Roger Bacon (1219/1220- 1292) İngiliz bilim insanı,filozof ve Fransisken rahibi "Deneysel bilim" yolunda çaba harcamış olan Bacon, çağdaş bilimin deneysel yaklaşımının tarihsel bakımdan erken olgunlaşmış bir temsilcisi olarak kabul edilir. İnsanın bilgisizliğinin nedenleri üzerinde duran Bacon, otoriteye dayanmanın, geleneğin etkisinin, önyargıların ve kişinin cehaletini saklayan sözde bilgeliğin, insanı hakikate ulaşmaktan alıkoyduğunu söylemiştir.
gibi'13. yüzyıl bilginlerinin yapıtlarını tarayan Johannes Kepler; Alman gök bilimci, matematikçi ve astrologdur. "KEPLER" Johannes Kepler; Alman gök bilimci, matematikçi ve astrologdur. , teleskopların matematiksel incelemesini yaptı, mercekler için bir geometri kuramı geliştirdi, ışığın kırılma özelliğini açıkladı. Newton'ın beyaz ışığın bileşik ışık olduğunu ortaya çıkardığı "RENK KURAMI"
Renk kuramı, hangi renklerin birlikte iyi göründüğünü belirlemek için kullanılan sanat ve bilimin pratik bir kombinasyonudur. Renk çarkı, 1666'da renk spektrumunu bir daireye eşleyen Isaac Newton tarafından icat edildi. Renk tekerleği renk teorisinin temelidir, çünkü renkler arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
ve ışığın parçacık özellikli olduğunu belirten "KORPÜSKÜL KURAMI" ile "HUYGENS" Christiaan Huygens Matematikçi in "DALGA ÖZELLİKLİ IŞIK KURAMI" optiğe en önemli katkılar oldu. Böyle, "TORRİCELLİ" Evangelista Torricelli, İtalyan bir fizikçi ve matematikçidir. , "PASCAL"
Blaise Pascal (19 Haziran 1623 –19 Ağustos 1662) Fransız bir mucit,matematikçi, fizikçi,yazar ve filozof idi. Rougen’de vergi tahsildarı olan babası tarafından eğitilen bir çocuk dahiydi. Pascal’ın ilk çalışmaları doğa bilimleri ve uygulamalı bilimler alanındaydı. Bu dönemde, akışkanlar ile ilgili çalışmalara büyük katkılarda bulunmuştur ve Evangelista Torricelli’nin çalışmalarını genelleştirerek basınç ve vakum kavramlarını açıklığa kavuşturmuştur. Aynı zamanda Pascal, bilimsel yöntemi savunmuştur.
, "VON GUERİCKE"
Otto von Guericke, Alman bilim insanı, mucit ve politikacı. Vakum fiziğinin kurucusudur.
gibi bilginler, gazların basınç ve hacim ilişkilerine nicel yasalar getirdiler.

ARİSTOTELES (M.Ö. 384–322)

"FİZİK" , "ARİSTOTELES" tarafından yazılan, Batı bilim ve felsefesinin temel metinlerinden biridir. Bu metinde varlık, var olan, değişim, devinim, zaman, hareket, ilk hareket ettirici gibi belli başlı hususlardan söz edilmektedir. Bir anlamda Aristoteles'in Metafizik metniyle (ki bu metin de fizikten sonra gelen anlamındadır) bir arada değerlendirilmesi gereken, bu nedenle de Aristoteles metafiziğinin parçası olarak adlandırılabilecek bir metindir.

ARCHİMEDES (M.Ö: 288–212)

"ARŞİMET" , Aristo’nun metafizik alanındaki çalışmalarının matematiksel temellere ve pratik çözümlere dayandırılmadan açıklanamayacağını ifade etmiştir. Buna ek olarak, yüzen cisimler adlı çalışmasında kaldırma kuvvetinin varlığını göstermiş ve bunu ispatlamıştır. Bu prensip "ARŞİMET PRENSİBİ" olarak da bilinir.

JOHN PHİLOPONUS (490–570)

"PHİLOPONUS" ; "İVME TEORİSİ" , "YERÇEKİMİ" ne karşı mermi hareketini açıklamak için ortaya konan bir yardımcı ya da ikincil "ARİSTOTELES DİNAMİĞİ TEORİSİ" idi. 6. yüzyılda, John Philoponus, Aristoteles'in teorisini (hareketin devam etmesi kuvvetin devam eden hareketine bağlıdır) kısmen kabul etti. Fakat kendi fikrini de içerecek şekilde, “fırlatılan madde (body), ilk hareketi üreten maddeden zorla hareket etmek için bir hareket gücü ya da eğim kazanır ve bu güç hareketin devam etmesini sağlar” olarak değiştirdi.

N. COPERNİCUS (1473–1543)

"KOPERNİK" , "HELİOCENTRİC" (Günmerkezlilik veya Güneş Merkezli) modeli öne sürmüş, gezegenlerin güneşin merkezde olduğu sabit yörüngeler üzerinde hareket ettiğini savunmuştur. Kopernik Günmerkezliliği astronomik modelin başlangıcını oluşturmuştur; modern astronomik ve bilimsel gelişmelerin başlangıç noktası olarak gösterilir ve bilim tarihinde bir dönüm noktasıdır.

GALİLEO GALİLEİ (1564–1642)

"GALİLEO" nun Eğik "PİSA KULESİ DENEYİ" , bütün cisimlerin aynı hızla ve aynı fizik kanununa uyarak düştüklerini, farklı ağırlıklardaki iki top güllesini bu kuleden aşağı bırakarak gözlemlediği iddia edilmiştir. Bilginin kaynağı Galileo'nun bir öğrencisi olmasına rağmen bu iddia geniş çevrelerce bir efsane olarak kabul edilir. "ATALET (EYLEMSİZLİK) MOMENTİ" için Galileo şunları demiştir: Bir partikülün yatay bir yüzeyde hareket ettiğini hayal edin; bu partikül, düzlemin sonsuz ve sürtünmesiz olduğunu varsayarsak, aynı hızda ve konumda sonsuza kadar hareket edecektir. Bu görüş sonrasında "NEWTON YASALARI" na dahil olmuştur. (Atalet, dönme hareketi yapan bir cismin dönme eylemsizliğidir.)

WİLLEBRRD SNELLİUS (1580-1626)

"SNELL YASASI" , ışığın geldiği ortamın kırıcılık indisiyle geliş doğrultusunun normalle yaptığı açının sinüsünün, ışığın gittiği ortamın kırıcılık indisiyle gidiş doğrultusunun normalle yaptığı açının sinüsüyle çarpımına eşitlenmesiyle oluşan formüle dayalı yasadır. Formüle göre ortamların kırıcılık indisleri ışığın o ortamdaki hızıyla ters orantılıdır; kırıcılık indisi ne kadar çoksa ışık o kadar yavaş hareket eder.

BLAİSE PASCAL (1623 – 1662)

"BLAİSE PASCAL" , "PASCAL PRENSİBİ" , Hareketsiz ve sıkıştırılamayan bir akışkanın aynı mutlak yüksekliğe sahip tüm noktalarında, bazı yerlerde akışkana ek basınç uygulansa bile, sıvı basıncı aynıdır. Pascal prensibi kapalı kaplarda bulunan sıvılar için geçerlidir. Sıvılar basıncı aynen iletirken basınç kuvvetini aynen iletemezler. Sıvılar basıncın büyüklüğünü değiştirmeden yön ve doğrultusunu değiştirirler. Basıncın etki ettiği yüzeyin yeri (konumu) ve büyüklüğü değiştirilerek istenilen yönde ve büyüklükte basınç kuvvetleri elde edilebilir.

ROBERT HOOKE (1635–1703)

"ROBERT HOOKE" ; "HOOKE YASASI" , bir "MADDENİN BOZUNUMU" nun, bozunuma sebep olan kuvvetle yaklaşık olarak doğru orantılı olduğunu açıklayan kanundur. Bu kanuna uyan maddelere "LİNEER ELASTİK MADDELER" denir. Elastik şekil değişiminin matematiksel kökeni, Robert Hooke’un yayların davranışı üzerine yaptığı bazı gözlemlere dayanır. Hooke kanununa uyan sistemlerde uzama miktarı ağırlıkla doğrusal olarak değişir.

OLE RØMER (1644–1710)

Rømer'in Jüpiter'in Uydularından Gelen Işık Hızını Belirlenmesi için Romer, Dünya "JÜPİTER" e yaklaşırken Jüpiter'in uydusu IO'nun uzaklaşırken gözüktüğünden daha kısa olduğunu gözlemiş ve ışığın ölçülebilir hızının olduğu sonucuna varmıştır ve Dünyanın yörüngesinin çapını 22 dakikada geçtiğini tahmin etmiştir.

C. HUYGENS (1629 – 1695)

Işığın Dalga Olarak Tanımlanması için HUYGENS 1678 yılında ışığın "PARTİKÜL" ler şeklinde yol alması halinde bu partiküllerin yarı yolda birbirleriyle çarpışacaklarını ve birbirlerini yok edeceklerini ileri sürdü. Huygens, uzayın görünmeyen bir madde ile kaplı bulunduğunu, cisimlerden çıkan ışığın bu maddenin bir dalgasal hareketi şeklinde olduğunu söyledi. Uzaydaki bu maddenin ışığı dalgalar halinde göze taşıdığına inanıyordu. Huygens yayılan ışık dalgalarının her noktasının yeni ışık dalgaları yayınlayan kaynaklar olduğunu ve bütün bu dalgaların uzunlamasına yol aldığını belirtti.

ISAAC NEWTON (1643–1727)

"HAREKET YASASI" , "GRAVİTASYON YASASI" ve Matematik alanında önemli çalışmalar yapan "ISAAC NEWTON" Isaac Newton, İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, simyacı, teolog ve filozoftur. nun 1687’de yayınlanan kitabı "PHİLOSOPHİÆ NATURALİS PRİNCİPİA MATHEMATİCA" , klasik mekaniğin temelini atmış ve tarihin en önemli bilimsel kitaplarından biri olmuştur. Bu çalışmasında Newton evrensel kütle çekimini ve "HAREKETİN ÜÇ KANUNU" nu ortaya koymuş ve sonraki üç yüzyıl boyunca bu bakış açısı bilim dünyasına egemen olmuştur.

ANTOİNE LAVOİSİER (1743–1794)

"MADDENİN KORUNUMU" ilkesini ortaya koyan "LAVOİSİER" , doğanın işleyişlerinde hiçbir şeyin yoktan var edilmediği, tüm deneysel dönüşümlerde maddenin miktar olarak aynı kaldığı, elementlerin tüm bileşimlerinde nicel ve nitel özelliklerini koruduğu gerçeğini tartışılmaz bir "AKSİYOM" olarak ortaya sürebiliriz demiş ve modern kimyanın temelini atmıştır.

CHARLES-AUGUSTİN DE COULOMB (1736–1806)

Elektrik Yükleri İçin "TERS KARE KANUNU" ilkesini ortaya koydu. "CHARLES-AUGUSTİN DE COULOMB" , 1785'te elektrik ve magnetizma hakkında yazdığı ilk üç raporunda “elektrik yükleri için ters kare kanununu yayımladı; bu raporlar elektromanyetizmanın temeli sayılmıştır. Coulomb yüklü cisim arasında itme ya da çekmeyi saptamak için "BİR BURULMA TERAZİSİ" kullanmıştır. Daha sonra noktasal iki yükün arasındaki elektriksel kuvvetin yükle doğru, uzaklığın karesiyle ters orantılı olduğunu saptamıştır.

THOMAS YOUNG (1773–1829)

"IŞIĞIN DALGA TEORİSİ" ni ortaya koydu. Işığın dalga doğasının ilk açık göstergesi, 1801'de uygun koşullar altında ışığın girişim davranışı sergilediğini gösteren "THOMAS YOUNG" tarafından sağlanmıştır. Bu, iki kaynak civarındaki belirli noktalarda, ışık dalgalarının yıkıcı girişim ile birbirlerini yok edip, söndürmeleriydi. Thomas Young modern anlamda “enerji” kelimesini kullanan ilk kişi olmuştur; "MODERN ENERJİ FORMÜLASYONU" nda öncüdür. Enerjiyi, matematiksel olarak mv2 formülü ile ifade etmiştir. Young’ın denkleminde bir sıvının katı bir yüzey üzerinde yayılması (yüzey gerilim, ıslanabilirlik), katı-sıvı arasındaki temas açısıyla () tarif edilir; sıvı/buhar yüzey enerjisi, katı/buhar yüzey enerjisi ve katı/sıvı yüzey enerjisinin fonksiyonu olarak gösterilir. Young’ın denklemi yaklaşık 60 yıl sonra "DUPRÉ" tarafından "TERMODİNAMİK" etkiler de dikkate alınarak geliştirilmiş ve YOUNG-DUPRÉ DENKLEMİ olarak kabul edilmiştir.

JOHN DALTON (1766–1844)

"MADDENİN ATOMİK TEORİSİ" ni ortaya koydu. "DALTON ATOM MODELİ" , John Dalton'un bugünkü atom modelinin ilk temellerini attığı modelidir. Dalton katlı oranlar yasasını bulmuştur. Dalton'un atom kuramına göre elementler, kimyasal bakımdan birbirinin aynı olan atomlar içerirler. Farklı elementlerin atomları birbirinden farklıdır. Bu atom teorisine göre kimyasal bir bileşik, iki veya daha çok sayıda elementin basit bir oranda birleşmesi sonucunda meydana gelir.

A. JEAN FRESNEL (1788 -1827)

"AUGUSTİNE JEAN FRESNEL" , "ÇAĞDAŞ OPTİK BİLİMİ" nin kurucusu olup, bütün optik olayların, "IŞIĞIN DALGA TEORİSİ" ile açıklanabileceğini ileri sürmüştür. Dalga boyu kavramını ortaya çıkarmış, "FRESNEL İNTEGRALLERİ" ni hesaplamıştır. Farklı düzlemlerdeki iki POLARİZE "IŞIK DEMETİ" nin hiçbir girişim etkisi olmadığını ilk kez ispatlamıştır. Bu deneyle, polarize ışığın dalga hareketinin önce zannedildiği gibi gibi boyuna değil, enine yönde olduğunu göstermiştir. ( "HUYGENS–FRESNEL PRENSİBİ" : Christiaan Huygens ve Augustin-Jean Fresnel'dan adını alan "DALGA YAYILIMI" ile ilgili konuda geçerli ilkedir; 1818).

FÉLİX SAVART (1791–1841)

"ELEKTROMAGNETİK ETKİLEŞİMLER" in kanıtlanması için çalışmalar yapmıştır.

ANDRÉ-MARİE AMPÈRE (1775–1836)

"ANDRÉ-MARİE AMPÈRE" , elektrik ile "MAGNETİZMA" arasındaki ilişki ve dolayısıyla "ELEKTROMANYETİZMA BİLİMİ" (kendi deyişiyle "elektrodinamik") ile çok yakından ilgileniyordu. 1820'de "ÖRSTED" in, Volta akımına maruz kalan bir iğnenin magnetikleştiğini keşfettiğini öğrendi ve bu ilişkili kavramlar hakkında oldukça açıklayıcı bir makale sundu; akım taşıyan paralel tellerin üzerinden geçen akımın yönüne göre tellerin, birbirini iteceklerini veya çekeceklerini ispat etti.

JEAN-BAPTİSTE BİOT (1774–1862)

Magnetizma konularındaki "BİOT-SAVART YASASI" , Biot ve meslektaşı "FELİX SAVART" ın 1820 yılındaki çalışmalarına ithafen onların adını taşır. Yaptıkları deneyle, birbirinden biraz uzakta duran uzun bir dikey tel ve magnetik bir iğne varken, tel üzerinden akım geçirildiğinde iğnenin hareket ettiğini göstererek elektrik ve MAGNETİZMA arasındaki ilişkiyi göstermişlerdir.

SADI CARNOT (1796–1832)

"TERMODİNAMİĞİN İKİNCİ YASASI" nın tarihsel kökeni "CARNOT PRENSİBİ" dir. Sadi Carnot "ISI MAKİNESİNİN ÇALIŞMA İLKELERİ" üzerinde çalışmıştır. Buhar makinesinin kuramsal verimini hesaplarken ısı enerjisinin mekanik enerjiye dönüşme koşullarını incelemiş, termodinamiğin ikinci kanununu bulmuştur. İkinci yasa, "İZOLE SİSTEMLER" in "ENTROPİSİ" nin asla azalmayacağını belirtir.

Carnot teoremi (1824) her makineyi maksimum verimlilikle sınırlandırır. Verimlilik yalnızca "SICAK VE SOĞUK TERMAL REZERVUARLAR" arasındaki sıcaklık farkına bağlıdır. Carnot kuramı aşağıdaki ifadelere dayanır: İki ısı rezevuarı arasındaki tek yönlü bütün ısı motorları, aynı iki rezervuar arasındaki bir Carnot motorundan daha az verimlidir.

İki ısı rezervuarı arasındaki tek yönlü bütün ısı motorları, aynı iki rezervuar arasındaki bir Carnot motoruyla eşit verimliliktedir. Carnot’un ideal modelinde kalorik ısı, tersinir hareket döngüsünü eski haline çeviren işe dönüştürüşür. Ancak Carnot, mekanik işe dönüşmeyen ısı kayıplarının olduğunu varsaymıştır. Sonuç olarak Carnot döngüsünün çevrilebilme özelliğini gerçekleştiren gerçek ısı makinesi yoktur ve bu makine çok verimsizdir.

GEORG SİMON OHM (1789–1854)

"OHM" , elektrik akımını bir sıvının debisi, potansiyel farkını da bir seviye farkı gibi kabul ederek ve elektrik miktarını, şiddetini, elektromotor kuvveti kesin bir şekilde tanımlayarak, "ELEKTROKİNETİK OLAYLAR" için bilimsel terimler ortaya koymuştur. Belirli kesit ve uzunluktaki, belirli bir madenden yapılmış bir teli standart seçerek, öbür teller için bugün "DİRENÇ" denilen özelliği "İNDİRGENMİŞ UZUNLUK" adıyla tanımladı ve ünlü yasasını, “ "AKIM ŞİDDETİ" = "ELEKTROSKOPİK KUVVE" T / "İNDİRGENMİŞ UZUNLUK" biçiminde açıkladı. 1827'de yayımladığı makalelerde, Ohm’un bu yasaya tümüyle deneysel yoldan vardığı görülür. Ohm'un bulduğu ve bugün "OHM KANUNU" olarak bilinen eşitlik: I = V / R

MİCHAEL FARADAY (1791–1867)

"FARADAY" in "İNDÜKSİYON KANUNU" , 1830'da Michael Faraday tarafından bulunan, "MAGNETİK ALAN" ın değişimiyle oluşan "ELEKTROMOTOR KUVVETİ" (EMK) tanımlayan, indüktörlerin, elektrik motorlarının, "JENERATÖR" lerin, "TRANSFORMATÖR" lerin gelişmesini sağlayan kanundur. "FARADAY KANUNU" na göre bir devrede "İNDÜKLENEN EMK" , devreden geçen magnetik akının zamana göre türevi ile doğru orantılıdır.

Michael Faraday 1839'da elektriğe ilişkin yeni ve genel bir kuram geliştirdi: Elektrik madde içinde gerilmeler olmasına yol açar. Bu gerilmeler hızla ortadan kalkabiliyorsa gerilmenin ard arda ve periyodik bir biçimde hızla oluşması bir dalga hareketi gibi madde içinde ilerler. Böyle maddelere iletken adı verilir. "YALITKAN" lar ise "PARTİKÜL" lerini yerlerinden koparmak için çok yüksek değerde gerilmeler gerektiren maddelerdir.

Fizikte, "FARADAY ETKİSİ" (ya da Faraday devri) ışığın ve magnetik alanın bir ortam içindeki ilişkisini ele alan bir "MAGNETO-OPTİK" olgudur. Faraday etkisi, yayınım yönündeki magnetik alan bileşenine neredeyse dik olan bir "POLARİZE LEVHA" nın dönmesine neden olur. 1845'de Michael Faraday tarafından bulunan Faraday etkisi, ışığın ve "ELEKTROMAGNETİZMA" nın birbiriyle ilişkili olduğunu gösteren ilk deneysel bulgudur. "LİNEER POLARİZE" olmuş bir dalga, "DAİRESEL POLARİZE" iki dalgaya ayrışabileceğinden, aralarında Faraday etkisiyle meydan gelen "FAZ" farkı dalganın "POLARİZASYON EKSENİ" ni döndürür.

WİLHELM EDUARD WEBER (1804 – 1891)

"WEBER" , “bir çubuk mıknatısın "MOLEKÜL" lerine kadar bölündüğünde yine iki kutuplu bir mıknatıs elde edileceği ve mıknatısların uçlarında magnetik alanın en büyük olduğu” anlamına gelen "MOLEKÜLER TEORİ" yi ortaya atmıştır. Magnetik akımın SI birim sistemindeki karşılığı olan Weber (Wb), onun anısına, Alman fizikçinin adını taşır.

Gauss ve Weber ilk "ELEKTROMAGNETİK TELGRAF" ı icat ettiler, bu telgrafla gözlemevini fizik enstitüsüne bağladılar. Gauss'un bu sıralarda geliştirdiği, magnetik alanın yatay yoğunluğunu ölçmeye yarayan metot, 20. yüzyıl ortalarına kadar kullanılmaya devam etti.

CARL FRİEDRİCH GAUSS (1777–1855)

"DÜNYA'NIN MAGNETİK ALAN ŞİDDETİ" , 1835 yılında "CARL FRİEDRİCH GAUSS" tarafından ölçüldü; ve magnetik alanda son 150 yılda defalarca %10'a yakın "RÖLATİF ÇÜRÜME" olduğu, o zamanda bile saptanmıştı. Dünya'nın magnetik alanında küresel değişimleri analizin en yaygın yolu küresel "HARMONİK" bir dizi ölçümleri uygulamaktır. Bu yöntem ilk olarak Carl Friedrich Gauss tarafından kullanılmıştır.

Gauss ve Weber, 1838'de, "DÜNYANIN MAGNETİK ALANI" ile ilgili deneylerinde, "MAGNETİK ALAN" ın sadece bir çubuk mıknatıs ya da bir akım döngüsü modeli ile açıklanamayacağını kabul etti. "MAGNETİK AKI" birimi olan Weber (Wb), belirli bir bölgenin üstünden geçen "MAGNETİK ENERJİ" olarak düşünülebilir; mıknatısın üzerinden geçen enerji gibi. MKS birim sisteminde magnetik akının birimi Weber (Wb), CGS birim sisteminde ise Maxwell (M) dir. 1 Wb = 108 M

JULİUS ROBERT VON MAYER (1814–1878)

"JULİUS ROBERT VON MAYER" , günümüzde "TERMODİNAMİĞİN BİRİNCİ YASASI" olarak bilinen enerjinin korunumu yasası ile tanınmıştır. Enerji ne yaratılabilir, ne de yok edilebilir. Mayer tüm canlılar için birincil enerji kaynağı olarak hayati önem taşıyan, günümüzde "YÜKSELTGENME" olarak bilinen kimyasal tepkimeyi açıkladı. Mayer ayrıca bitkilerin, ışık enerjisini kimyasal enerjiye çevirdiğini de öne sürmüştür.

JAMES PRESCOTT JOULE (1818–1889)

"JAMES PRESCOTT JOULE" , "ISININ MEKANİK İŞ İLE OLAN İLİŞKİSİ" ni keşfetti. Bu keşif, "ENERJİNİN KORUNUMU TEORİSİ" ni ve oradan da termodinamiğin birinci kanununun elde edilmesini sağladı. SI sistemindeki iş birimi "JOULE" , onun adına ithafen verilmiştir. Joule, "LORD KELVİN" ile mutlak sıcaklık skalasını geliştirmiş, bir direnç üzerinden geçen elektrik akımının ısı yaydığını bulmuştur (Joule yasası).

HERMANN VON HELMHOLTZ (1821–1894)

"HERMANN VON HELMHOLTZ" un "ENERJİNİN KORUNUMU" konusundaki çalışmaları kas metabolizmasını incelerken ortaya çıktı (1847). Helmholtz kas hareketinde hiçbir enerjinin kaybolmadığını göstermeye çalıştı, bir kası hareket ettirmek için gerekli hiçbir hayati güç bulunmadığını ifade etti. Bu, Alman fizyolojisinde o zaman baskın bir felsefi "PARADİGMA" olan "SPEKÜLATİF NATURPHOSOPHOSOPHİE GELENEĞİ" nin reddedilmesiydi.

RUDOLF CLAUSİUS (1822–1888)

"RUDOLF CLAUSİUS" , Sadi Carnot'un Carnot çevrimi olarak bilinen ilkesini ısı teorisi olarak yeniden şekillendirmiştir. 1850 yılında yayımlanan en önemli makalesi mekanik ısı teorisi üzerine, termodinamiğin ikinci yasasındaki temel fikirlere açıklamalar getiriyordu. Clausius "TERMODİNAMİĞİN İKİNCİ YASASI" nı, 1850’de, "ısının vücuttan daha soğuktan daha sıcaktan kendiliğinden geçeceği bir süreç imkansızdır” şeklinde ifade etmiştir.

WİLLİAM THOMSON (1. BARON KELVİN) (1824–1907)

"W. THOMSON (LORD KELVİN)" 1851'de, “cansız bir maddenin yardımıyla, herhangi bir maddenin herhangi bir kütlesinden, etrafındaki en soğuk nesnelerin sıcaklığının altında soğutularak mekanik çalışma elde edilmesi mümkün değildir” demiştir. William Thomson tarafından 1848 yılında tanımlanan "TERMODİNAMİK" sıcaklığa "KELVİN SICAKLIĞI" da denir (birimi K).

GUSTAV ROBERT KİRCHHOFF (1824–1887)

"GUSTAV ROBERT KİRCHHOFF" 1857'de dirençsiz bir kablodaki elektrik sinyalinin ışık hızında kablo boyunca geçtiğini hesapladı. 1859'da "TERMAL RADYASYON YASASI" nı önerdi ve 1861'de de ispatladı.

1857 senesinde Kirchhoff ve Weber ikisi de hızın telin doğasına bağlı olduğu kanaatine varmışlardı; hızın ışık hızına hemen-hemen yakın olduğunu keşfettiler.

"SİYAH CİSİM" terimi, ilk olarak Gustav Kirchhoff tarafından 1860 yılında kullanılmıştır. Siyah olmayan yüzeylerde, ideal siyah cisim halinden sapma durumu yüzey alanın sertliği ya da taneselliği ve kimyasal bileşenlerine göre kararlaştırılır. Her bir dalga boyu temelinde, gerçek objeler "TERMODİNAMİK" denge durumundayken Kirchhoff’un kanununu takip eder: salım gücü emme sığasına eşittir, bu yüzden bir obje gelen tüm ışığın hepsini soğurmaz ve siyah cismin yansıttığından daha az ışığı yansıtır; düşen ışığın bir kısmı cisimden iletilmiştir ya da cismin yüzeyinden yansıtılmıştır bu yüzden soğurma eksik olarak gerçekleşir. Gustav Kirchhoff 1861'de "TERMAL RADYASYON YASASI" nı ispatladı.

JAMES CLERK MAXWELL (1831–1879)

"JAMES CLERK MAXWELL" , gazların kinetik teorisini istatistiksel olarak açıklayan "MAXWELL-BOLTZMANN DAĞILIMI" nın geliştiricilerinden biridir. Bu buluş modern fizikte yeni bir çağın başlamasına neden olmuş, "ÖZEL GÖRELİLİK" ve "KUANTUM MEKANİĞİ" nin başlamasına katkıda bulunmuştur.

"JAMES CLAEK" Maxwell 1861'de ilk gerçek renkli fotoğrafı yaratması ve birçok köprünün yapısını oluşturan çubuk-mafsal sistemlerinin esnemezliği (rijitlik) konusunda temel oluşturan çalışmalarıyla bilinir.

Maxwell elektrik ve magnetik alanların uzayda "DALGA FORMU" nda sabit ışık hızında ilerlediğini bulmuştur. 1864 yılında "ELEKTROMAGNETİK ALANIN DİNAMİK TEORİSİ" adlı kitabını yayımladı. Işığın aslında aynı ortamda dalga hareketi yaptığı, bunların da elektriksel ve magnetik bulgular olduğu ilk kez bu kitapta yer almıştır. Elektrik kuvveti ile magnetik kuvveti birleştirdiği "ELEKTROMAGNETİZM MODELİ" , fizikteki en önemli gelişmelerden biri olarak kabul edilir.

"GAZLARIN DİNAMİK TEORİSİ" adını verdiği, 1867'de yayımlanan çalışmasıyla Maxwell, bugün "GAZLARIN KİNETİK TEORİSİ" olarak bilinen olgunun temellerini atmıştır. Maxwell'in gazların dinamik kuramı üzerindeki çalışması bugün termodinamiğin bir bölümünü oluşturur.

ROBERT BUNSEN (1811–1899)

1861’de "KİRCHHOFF" ve "BUNSEN" Güneş'in "SPEKTRUM" unu incelemeye alarak güneş atmosferindeki yeni kimyasal elementlerin keşfine soyundular. Araştırmaları sonucu iki yeni kimyasal elementi, "SEZYUM" ve "RUBİDYUM" u buldular. Bunsen elektrik akımının üç boyutlu analizini yapmıştır. Bu yöntemle çalışmalarına önemli veriler katmış, matematik ve fiziği bir araya getiren çalışmaları yayınlanmış; bir yandan astronomide yeni bir çağ başlatmıştır

RUDOLF CLAUSİUS (1822–1888)

1865 yılında bilimi "ENTROPİ" kavramıyla tanıştırdı. "RUDOLF CLAUSİUS" , "ENERJİNİN KORUNMA İLKESİ" nin "TERSİNİR" olmayan süreçleri tek başına açıklamak için yeterli olmadığını gösterdi ve bunlar için entropi kavramım getirdi; entropi, sistemlerin düzensizlik (veya tutarsızlık) derecesine bağlı yeni bir kavramdı.

LUDWİG BOLTZMANN (1844–1906)

"LUDWİG BOLTZMANN" , 1868’de "GAZ MOLEKÜLLERİ" nin hareketlerini olasılıklar kuramının çerçevesinde istatistiksel yöntemlerle araştırırken, dengeye ulaşmış bir sistemdeki "MOLEKÜL" lerin hızlarının dağılımını ele aldı. Bunun sonucu olarak modern istatistiksel matematikteki bütün hesapların temelinde yatan "BOLTZMANN ÇARPANI" nı geliştirdi. Sıcaklığı "KELVİN SKALASI" nda T ile verilen bir sistemde enerjisi E olan bir halin olasılığı, Boltzmann çarpanı olan e-E/kBT ifadesi ile verilir.

Ludwig Boltzmann "TERMODİNAMİĞİN İKİNCİ YASASI" ile "ISININ MEKANİK TEORİSİ" ve "OLASILIKLAR HESABI" adlı makalesinde gerekli matematiksel temelleri getirdi. Özellikle bir termodinamik sistemin "ENTROPİ" sinin, sistemdeki "TÜM PARTİKÜL" lerin söz konusu hali oluşturmaları olasılığına orantılı olduğunu gösterdi.

"STEFAN BOLTZMANN YASASI" , bir nesnenin sıcaklığı ile yaptığı ışınım (radyasyon) arasındaki ilişkiyi veren bir fizik yasasıdır. Josef Stefan bu ilişkiyi ortaya koymuş, öğrencisi Ludwig Boltzmann ise ilişkinin kuramsal temelini oluşturmuştur.

JOSEF STEFAN (1835–1893)

"JOSEF STEFAN" , 1879'da "STEFAN YASASI" nı çıkarmasıyla tanınır. Yasaya göre siyah bir cisimden gelen toplam "IŞINIM" (radyasyon), "TERMODİNAMİK SICAKLIĞI" nın (T) dördüncü gücüyle orantılıdır. Bu kanunu Fransız fizikçiler "DULONG" ve "PETİT" in ölçümlerinden yaralanarak üretti. Gelen "IŞINIM" ve "KARA CİSİM EMİSYONU" her zaman eşit olduğundan, denklem, yüzeyine ışın gelen herhangi bir ideal cisme uygulanabilir.

ALBERT MİCHELSON (1852 – 1931) EDWARD WİLLİAMS MORLEY (1838–1923)

1887'de "ALBERT MİCHELSON" VE "EDWARD MORLEY" tarafından "CASE WESTERN RESERVE UNİVERSİTY" de yapılan deney genel olarak eter teorisine karşı en büyük kanıt olarak düşünülür. Albert Michelson özellikle bu çalışması için 1907'de "NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ" nü aldı "MİCHELSON-MORLEY DENEYİ" nin asıl amacı "ETER MADDESİ" nin var olduğunu deneysel olarak kanıtlamaktı. Amacın olumlu yönde olmasına rağmen deney olumsuz sonuçlandı. Eğer böyle bir madde olsaydı içinde bulunan her şeyi etkilerdi (ışık dahil).

HEİNRİCH RUDOLF HERTZ (1857–1894)

"HEİNRİCH RUDOLF HERTZ" , 1887’de sarmal biçimde dolanmış iletken bir tel ve yüklü bir "KONDANSATÖR" den oluşmuş bir bobini seri halde bağlayarak "ELEKTROMAGNETİK DALGALAR" ın üretilebileceğini gösterdi. "MAXWELL’İN KURAMLARI" (elektromagnetik dalgaların elektrik dalgalarıyla aynı davranışları gösterdiği) Hertz tarafından deneysel olarak doğrulanmış oldu. Söz konusu dalgalar, "HERTZ DALGALARI" diye adlandırılmaya başlandı ve 1890’dan sonra bu buluşların fizik alanında, özellikle "DE RADYOELEKTRİK" te büyük etkileri oldu.

WİLHELM WİEN (1864–1928)

"WİLHELM WİEN" tarafından 1893 yılında keşfedilmiş olan ve onun adıyla anılan "WİEN YASASI" , "SİYAH CİSİM RADYASYONU" nda sıcaklık ile ışığın "DALGA BOYU" arasındaki ilişkiyi veren bir fizik yasasıdır (Yer değiştirme yasası olarak da bilinir). Daha sıcak "SİYAH CİSİMLER" en büyük ışımayı, daha kısa dalga boylarında yapmaktadır. Başka bir deyişle bir siyah cismin sıcaklığı arttırılırsa, maksimum ışınım yaptığı dalga boyu kısa dalgaboyları (mavi)’na doğru kayar. "WİEN KAYMA YASASI" na göre bir cisim ne kadar soğuksa onun ışınımı baskın olarak çok uzun dalga boylarındadır.

WİLHELM CONRAD RÖNTGEN (1845–1923)

"RÖNTGEN" , "CROOKES TÜPÜ" adı verilen içi boş bir cam tüpün içine yerleştirilen iki "ELEKTROT" tan (anot ve katot) oluşan bir deney düzeneği ile başladığı çalışmalarında, "KATOT" tan kopan elektronların "ANOD" a ulaşamadan cama çarparak, "FLUORESAN" adı verilen ışık parlamaları meydana getirdiğini gözlemledi. İlk tıbbi "X IŞINI RADYOGRAFİ" sini de (röntgen filmi) yine bu deneyleri sırasında gerçekleştirdi ve 1895 yılında resmi olarak duyurdu. (Daha sonraları bu ışınlar, "RÖNTGEN IŞINLARI" olarak anılmaya başlanmıştır.)

HENRİ BECQUEREL (1852–1908)

"HENRİ BECQUEREL" bir çekmecede, üstüne uranyum bileşiği konmuş siyah kağıda sarılı film, belli bir sebebi olmaksızın banyo etti ve "URANYUM" kristalinin güneş ışığına maruz kalmadığı halde filmde iz bıraktığını gördü. Becquerel bunu X-ışınlarına benzer görünmez bir ışın olarak tanımladı. Bulduğu bu sonucu 2 Mart 1896'da kısa bir makale olarak "FRANSA BİLİM AKADEMİSİ" ne sundu. Bu olay o tarihten itibaren 1898 yılına kadar "BECQUEREL IŞINLARI" olarak adlandırıldı. 1898 de "MARİE CURİE" adını daha genel bir isim olan, "RADYOAKTİVİTE" olarak değiştirdi. "SI SİSTEMİ" nde radyoaktivite birimi lan Bekerel ( "BECQUEREL" , BQ) onun ismine ithafen verilmiştir.Radyoaktivitenin keşfinden 1903 "NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ" sahibidir.

JOSEPH JOHN THOMSON (1856–1940)

Bazı bilim adamları, atomların daha temel bir "PARTİKÜL" den oluştuğunu öne sürdüler. Ancak bu partikülün en küçük "ATOM" olan "HİDROJEN" olduğunu öngördüler. "THOMSON" , 1897’de bu temel partikülün şimdi "ELEKTRON" lar olarak bilinen "ATOMALTI PARTİKÜL" olduğunu ve bir atomdan 1000 kat daha küçük olduğunu öne süren ilk kişiydi. Thomson, bunu "ELEKTRON DEMETLERİ" nin özellikleri üzerine yaptığı çalışmalarla keşfetti. Bu fikirlerini 30 Nisan 1897’de, "LENARD IŞINLARI" nın havada atomik boyuttaki bir tanecikten beklenenden çok daha ileri gittiğini keşfetmesinden hemen sonra öne sürdü.

MAX PLANCK (1858–1947)

"PLANCK" , Kendi adıyla bilinen "PLANCK SABİTİ" ni ve "PLANCK IŞINIM YASASI" nı buldu. Ünlü "SİYAH CİSİM RADYASYON YASASI" nın ilk versiyonunu türetti; bu yasayı deneysel olarak gözlemlenebilen "SİYAH CİSİM SPEKTRUMU" olarak nitelendirdi. "KUANTUM KURAMI" nı geliştirdi; ortaya attığı kuantum kuramı, o güne değin bilinen fizik yasaları içinde devrimsel ve çığır açıcı nitelikteydi. Ayrıca, termodinamik yasaları üzerine çalıştı. 1918’de "NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ" aldı.

ALBERT EİNSTEİN (1879–1955)

"ÖZEL GÖRELİLİK KURAMI" ( "İZAFİYET TEORİSİ" ), "ALBERT EİNSTEİN" Tarafından 1905'te "ANNALEN DER PHYSİK DERGİSİ" nde, "HAREKETLİ CİSİMLERİN ELEKTRODİNAMİĞİ ÜZERİNE" ve "BİR CİSMİN ATILLIĞI ENERJİ İÇERİĞİ İLE BAĞLANTILI OLABİLİR Mİ?" başlıklı makaleleriyle duyurulan fizik kuramıdır. Kurama göre, bütün varlıklar ve varlığın fizikî olayları "İZAFİ" dir. Zaman, mekan, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafî olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hareketle, hareket mekanla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir. Çalışmalarının sonucuna varırken iki ilkeyi varsaydı: görelilik ilkesi sabit hızla hareket eden bütün gözlemciler için geçerlidir ve ışığın hızı bütün gözlemciler için c'dir.

1905 yılında Albert Einstein içinde enerji olan ayrı paketlerde taşınan ışık enerjisinin bir sonucu olarak "FOTOELEKTRİK ETKİ" den deneysel veriyi açıklayan bir makale yayımlamıştır. Çalışmaya göre, belirli enerjili bir "KUANTA" (daha sonra "FOTON" adı verilen), maddenin atomu tarafından absorblanmakta, böylece atomdan belirli enerjide bir "ELEKTRON" alınmaktaydı. Bu keşif adeta "KUANTUM" un devrimidir; daimi dalgalar yerine şu an foton adı verilen ışığı tanımlayan ayrı niceliklerin yarattığı "PARAKDOS" u çözdü. 1914 yılında "ROBERT MİLLİKAN" ın deneyi Einstein’ın "FOTOELEKTRİK ETKİSİ" yasasını onayladı.

Einstein hareket ile "MOLEKÜL" büyüklüğü arasındaki matematik ilişkiyi saptamış ve böylece molekül ve atomların büyüklüğünü hesaplamak mümkün olmuştu. Bu açıklamadan üç yıl sonra "PERRİN" , "BROWN HAREKETİ" üzerinde deneyler yaparak Einstein’ın hesaplarını doğruladı.

Einstein’ın 1911’de kesin bir şekilde formüle ettiği "EŞDEĞERLİK İLKESİ" : « Gözlemci, tüm cisimler üzerine eylemsiz kütleleri ile orantılı şekilde etki eden bir kuvvet tespit ederse bu gözlemci ivmelenen bir eylemsiz hareket çerçevesindedir ». Einstein ayrıca K ve K’ olarak tanımlanan iki referans çerçevesinden söz etmiştir. K, düzgün bir "KÜTLEÇEKİMSEL ALAN" dır. K’ ise bir kütleçekimsel alana sahip olmamasına rağmen düzgün bir "İVME" ye sahiptir.

Bu iki referans çerçevesindeki cisimler aynı kuvvetlerin etkisi altında kalır: « Eğer K ve K’ sistemleri fiziksel açıdan tam olarak aynı ise yani eğer K’yı kütleçekimsel alanlardan uzakta kabul edersek onu düzgün şekilde ivmelendiğini kabul edebiliriz. Bu fiziksel eşitlik varsayımı referans çerçevelerinin mutlak bir ivmeye sahip olduğundan tıpkı görelilik kuramının bize mutlak bir hız kavramından bahsetmemize engel olduğu gibi engel olur ». Bu gözlem genel görelilikle sonuçlanan sürecin başlangıcını oluşturmuştur.

"ÖZEL GÖRELİLİK KURAMI" düzgün, doğrusal ve ivmesiz hareket eden sistemlerle sınırlıydı. "GENEL GÖRELİLİK KURAMI" ise birbirine göre ivmeli hareket eden sistemleri de kapar. Birinci kuram, kapsamı daha geniş olan ikinci kuramın özel bir hali sayılabilir.

Genel görelilik, "GRAVİTASYON" kavramına yeni bir bakış açısı getirdi. Klasik mekanikte gravitasyon, kütlesel nesneler arasında çekim gücü olarak algılanıyordu. Örneğin dünyayı yörüngede tutan, kütlesi daha büyük Güneş'in çekim gücüydü. Genel görelilik kuramına göre ise gezegenleri yörüngelerinde tutan, yörüngenin yer aldığı uzay kesiminin Güneş'in kütlesel etkisinde kavisli bir yapı oluşturmasıdır. Genel kuram ayrıca gravitasyon ile "EYLEMSİZLİK İLKESİ" ni "GRAVİTASYON ALANI" adı altında birleştirdi.

KAMERLİNGH ONNES (1853–1926)

"KAMERLİNGH ONNES" , soğutma teknikleri ve malzemelerin yaklaşık mutlak sıfıra kadar soğutulduğunda nasıl davrandığı konularında araştırmalar yapmıştır. Onu "SÜPER İLETKENLİK" olgusunu araştırmaya sevk eden en önemli olay 1908 yılında, "HAMPSON-LİNDE DÖNGÜSÜ" nü ve Kriyostat kullanarak, 0,9 K'de helyumu sıvılaştırmayı başarmasıdır.

ERNEST RUTHERFORD (1871–1937)

"RUTHERFORD" un 1911'de geliştirdiği "ATOM MODELİ" onun bilime en büyük katkısıdır. "ALFA PARTİKÜLLERİ" nin ince metal levhalardan geçişini inceleyen Rutherford, alfa partikülü artı yüklü olduğundan, levhadan geçişi sırasında metal atomlarındaki artı yüklerin banal etkisiyle sapmaya uğrayacağını, ama partikülün kütlesi çok büyük olduğu için, bu sapmaların çok küçük olacağını düşünüyordu.

Yapılan deneylerde alfa partiküllerin gerçekten de genel olarak çok küçük sapmalar gösterdiği (%90 oranında), ama arada büyük açılarla sapan partiküllerin de bulunduğu, hatta bazen bir "PARTİKÜL" ün hareket yönünü değiştirip geriye döndüğü gözlendi. Böylesine büyük kütleli alfa partikülünü bu kadar saptırabilmesi için atomdaki bütün artı yüklerin ve kütlenin çok küçük bir hacme yoğunlaşmış olması gerekiyordu. Buna dayanarak atomun boşluklu bir yapıdan oluştuğunu keşfetti. Rutherford'un bu görüşten yola çıkarak oluşturduğu model "RUTHERFORD ATOM MODELİ" , ya da "ÇEKİRDEKLİ ATOM MODELİ" olarak adlandırılır.

NİELS HENRİK DAVİD BOHR (1885–1962)

1913 yılında "NİELS BOHR" , hidrojen atomunun "SPEKTRUM ÇİZGİLERİ" ni ve "PLANCK" ın kuantum kuramını kullanarak "BOHR ATOM KURAMI" nı ileri sürdü. Bohr’dan önceki atom modellerinde, atomun çekirdeğinde (+) yüklü protonların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade ediliyordu. Ancak, elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı, hız ve momentumlarının ne olduğu ile ilgili bilgi yoktu. Bohr çalışmalarında elektronların hareketini bu noktalardan inceledi.

OTTO STERN (1888–1969)

"STERN-GERLACH DENEYİ" Alman fizikçi "OTTO STERN" ve "WALTHER GERLACH" tarafından isimlendirilen taneciklerin sapmasının kuantum mekaniği alanında önemli bir deneydir. 1922 yılında Otto Stern ve Walther Gerlach tarafından gerçekleştirilen bu deney, genellikle "PARTİKÜLLERİN SAÇINIMI" nı kullanarak kuantum mekaniğinin temel noktalarını açığa çıkarması açısından önemlidir. Deney "ELEKTRON" ların ve atomların özünde kuantum özelliklerine sahip olduğunu ve ölçülürken "KUANTUM MEKANİĞi" nin sistemi nasıl etkilediğini ispat etmek için yapılmaktadır.

LOUİS DE BROGLİE (1892–1987)

"Hareket eden bir "PARTİKÜL" e bir dalga eşlik eder" hipotezi "LOUİS DE BROGLİE" ye aittir. 1923 yılında doktora tezinde elektronların dalga yapısını kabul etti ve tüm maddelerin dalga özelliklerine sahip olduğunu öne sürdü. Bu kavram, "DALGA-PARTİKÜL DUALİTESİ" nin bir örneği olan de "BROGLİE HİPOTEZİ" olarak bilinir ve "KUANTUM MEKANİĞİ TEORİSİ" nin temel bir parçasını oluşturur. Böylece "DALGA MEKANİĞİ" veya "KUANTUM MEKANİĞİ" diye isimlendirilen, fizik biliminin yeni çalışma alanı ortaya çıktı. Louis de Broglie ileri sürdüğü hipotezi ile 1929 "FİZİK NOBEL ÖDÜLÜ" ne layık bulundu.

EDWİN POWELL HUBBLE (1889–1953)

1923'te "HUBBLE" , "ANDROMEDA" adı verilen bir "GÖKADA" yı inceledi. O zamanlar çoğu gökbilimci, bütün evrenin, gökadamız "SAMANYOLU" ndan ibaret olduğunu düşünüyordu. Fakat Hubble, Andromeda Gökadası'nın ucunda birtakım yıldızlar gördü ve onların Samanyolu'nun çok ötesinde oldukları tahmininde bulundu. Çalışmaları, Andromeda Gökadası'nın başka bir gökada olduğunu, dolayısıyla bizimkinin dışında başka gökadaların da var olduğunu kanıtladı.

Edwin Powell Hubble, 1929’da, yıldızların ve gezegenlerin "IŞIK TAYFI" sayesinde dünyadan uzaklaştığını saptamasıyla "BİGBANG TEORİSİ" nin en büyük ispatçılarından biri olmuştur. Daha sonra bütün "GEZEGENLERİN BİRBİRLERİNDEN UZAKLAŞTIĞI" nı keşfetti. Bu da evrenin genişlediği anlamına geliyordu.

Hubble, Evrenin başlangıcının Bigbang yani büyük bir patlama ile olacağını tahmin etmiştir.

WERNER HEİSENBERG (1901–1976)

1925 yılında, "HEİSENBERG" , "KUANTUM MEKANİĞİ" nin en eksiksiz matematiksel formüllerinden birini yapan ilk kişi oldu. "MATRİS MEKANİĞİ" , "KUANTUM MEKANİĞİ" nin ilk kavramsal özerk ve mantıksal olarak tutarlı bir FORMÜLASYONuydu. Formülasyon, herhangi bir sistemin, "MATRİS TEORİSİ" ne uyarlanmış bilimsel gözlem ve ölçümlerle tanımlanıp ölçülebildiği gerçeğine dayanmaktadır. Bu anlamda "MATRİS" ler, bir "FENOMEN" den verileri ilişkilendiren matematiksel ifadelerdir. Heisenberg bu çalışmasıyla 1932 yılında "FİZİK NOBEL ÖDÜLÜ" nü kazandı.

"BELİRSİZLİK İLKESİ" , 1927 yılında Werner Heisenberg tarafından öne sürüldü. "KUANTUM FİZİĞİ" nde Heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre, bir "PARTİKÜLÜN MOMENTUMU" ve konumu aynı anda tam doğrulukla ölçülemez ( "MOMENTUM DEĞİŞİMİ" = "KÜTLE DEĞİŞİMİ" x "HIZ DEĞİŞİMİ" ). "KUANTUM MEKANİĞİ" yapısı nedeniyle belirsizlikler barındırır. Örneğin konum ve momentum çiftinden, birini ne kadar iyi bilirseniz diğeri hakkında o kadar az bilginiz olur. Kuantum mekaniğinin temelleri Heisenberg belirsizlik ilkesinin formüle edildiği 1927 yılından bu zamana dek hiçbir değişikliğe uğramamıştır.

ERWİN SCHRÖDİNGER (1887–1961)

"DALGA FONKSİYONU" nun uzaya ve zamana bağlı değişimini gösteren denklemi ilk bulan fizikçi "ERWİN SCHRÖDİNGER" dir. Bu yüzden denklem "SCHRÖDİNGER DENKLEMİ" adıyla anılır. Schrödinger denklemi, dalga fonksiyonu cinsinden yazılan bir dalga denklemi olup, olayların veya sonuçların olasılıklarını "ANALİTİK" ve net bir biçimde öngörür. Ayrıntılı sonuç kesin belirlenmiş değildir, ama Schrödinger denklemi, verilen çok sayıda olaydan, sonuçların dağılımını gösterir.

GEORGES LEMAÎTRE (1894–1966)

"LEMAİTRE" , "EİNSTEİN" ın "GENEL GÖRELİLİK" kuramından yararlanarak evrenin genişlediğini söyledi. Evrenin bir zamanlar bir atomun içine sıkışmış olduğunu iddia eden Georges Lemaître 1927 yılında, bu atomun parçalandığını ve her yana sıcak gazlar saçtığını öne sürdü. Bu tezi daha sonraları Büyük Patlama kuramı olarak adlandırıldı. Bugünlerde birçok bilim adamı, bu kuramın evrenin kaynağı ile ilgili en iyi açıklama olduğu konusunda birleşmektedir.

PAUL DİRAC (1902–1984)

1928'de "PAUL DİRAC" elektron davranışını tanımlamak için özel göreliliği ve "KUANTUM TEORİSİ" ni bir araya getiren bir denklem yazdı. "DİRAC DENKLEMİ" nin biri pozitif enerjili diğeri negatif enerjili "ELEKTRON" lar için olmak üzere iki çözümü vardı. Fakat klasik fiziğe göre bir partikülün enerjisi daima pozitif bir sayı olmalıydı. Dirac bunun, her "PARTİKÜL" ün kendisiyle tıpatıp aynı, ama yükü zıt olan bir karşıt partikülü olacağı anlamına geleceğini açıkladı. Örneğin elektron için her yönüyle aynı, ama pozitif yük içeren bir karşıt elektron olmalıydı. Nobel konferansında "KARŞIT MADDE" den oluşan tamamen yeni bir evrenin varlığını kurgulamıştı. 1933 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görüldü.

CARL DAVİD ANDERSON (1905–1991)

"CARL DAVİD ANDERSON" ışınları konusunda ön araştırmalar yaptı. 1932 yılında sis odalarında "KOZMİK IŞINLARI" incelediği sırada "POZİTRON" (veya pozitif elektron) isimli "ANTİMADDE" yi keşfetti. Anderson bu keşfiyle fizikçi Paul Dirac'ın teorik olarak öne sürdüğü partiküllerin varlığını ispatlamış oldu. Pozitronların üretimi ve özellikleri araştırması nedeniyle, 1936 yılı Nobel Fizik Ödülü'nü almaya hak kazanmıştır.

"ANDERSON" 1936 yılında öğrencisi "SETH NEDDERMEYER (1907-1988)" ile birlikte "KOZMİK IŞIN" ların "BULUT ODASI ÖLÇÜMLERİ" ni kullanılarak "MÜON" (veya uzun yıllar bilinen adıyla mu-mezon) isimli büyük kütleli bir "ELEKTRON" un keşfini yapmıştır.

Anderson, bir "MAGNETİK ALAN" dan geçtiğinde elektronlardan ve diğer tüm bilinen "PARTİKÜL" lerden daha farklı eğimlenen partiküller fark etmişti; bunlar eksi yüklüydü ve aynı hıza sahip "ELEKTRON" lardan daha az, "PROTON" lardan ise daha keskin eğim kazanmaktaydı. Bu partiküllerin eksi yüklerinin büyüklükleri elektronlarınkiyle aynı olduğu, eğimlenmelerindeki farkın da kütlelerinin elektronun kütlesinden daha fazla, protonun kütlesinden ise daha az olmasından kaynaklandığı varsayılmıştı. Böylece bu yeni partiküle "MESOTRON" adı verildi. Müonların varlığı 1937 yılında "J. C. STREET" ve "E. C. STEVENSON" tarafından yapılan bulut odası deneyi ile kanıtlanmıştır.

JAMES CHADWİCK (1891–1974)

"JAMES CHADWİCK" , 1932'de "ATOM ÇEKİRDEĞİ" Ndeki "PARTİKÜL" lerden "NÖTRON" u keşfetti ve 1935'te Nobel Fizik Ödülünü kazandı. "DÖTERYUM" un "GAMA IŞINLARI" yla parçalanmasını sağlayarak "NÜKLEER FOTOELEKTRİK ETKİ" yi buldu. Chadwick'in bu buluşu çekirdek bölünmesinin, atom enerjisinden yararlanmanın, "ATOM" ve "HİDROJEN" bombalarının yapımının yolunu açmıştır.

PYOTR LEONİDOVİCH KAPİTSA (1894–1984)

"HELYUM" , süper sıvıya sahip olduğu bulunan ilk elementlerden biridir. 1938'de Rus fizikçi "PYOTR LEONİDOVİCH KAPİTSA" , helyum-4'ün mutlak sıfır "(SÜPER AKIŞKANLIK)" yakınındaki sıcaklıklarda neredeyse hiç "VİSKOZİTE" ye sahip olmadığını keşfetti. Yaptığı çalışmalar 1978 "FİZİK NOBEL ÖDÜLÜ" almasını sağlamıştır.

OTTO HAHN (1879 – 1968)

"OTTO HAHN" ve asistanı "URANYUM" u hızlı "NÖTRON" larla bombardıman ederek deneysel olarak "RADYOKİMYASAL" yöntemlerle "NÜKLEER FİSYON" u kanıtlarlar.

Fisyon, kütle numarası çok büyük bir "" nin parçalanarak kütle numarası küçük iki çekirdeğe dönüşmesi olayıdır. "REAKSİYON" sonucunda kararsız çekirdekler ve "NÖTRON" oluşur. Oluşan "NÖTRON" ların her biri yeni bir uranyum atomu ile tepkimeye girer. Bu esnada açığa çıkan nötronlar ortamdan uzaklaştırılmazsa tepkime zincirleme olarak devam eder. 1944’te "KİMYA NOBEL ÖDÜLÜ" ne layık görülmüştür.

C. F. POWELL (1903–1969)
GİUSEPPE OCCHİALİNİ (1907–1993)
CÉSAR LATTES (1924–2005)

İlk gerçek "MEZON" lar olan yüklü "PİON" lar 1947'de "BRİSTOL ÜNİVERSİTESİ" nde "CECİL POWELL" , "CÉSAR LATTES" ve "GİUSEPPE OCCHİALİNİ" nin ortak çalışmalarıyla bulundu.

"PARTİKÜL FİZİĞİ" nde "PİON" (pi mezonunun kısaltılmış hali) π0, π+ ve π−'den oluşan "ÜÇ ATOMALTI PARTİKÜLÜ" n ortak adıdır. Pionlar en hafif mezonlardır ve "GÜÇLÜ NÜKLEER KUVVETİ" n düşük enerjili durumlarını açıklamakta önemli rolleri vardır.

Pionların "SPİN SAYISI" sıfırdır ve birinci nesil "KUARK" ların bileşiminden oluşur. Kuark modelinde π+ mezonu bir yukarı ve bir anti-aşağı kuarktan oluşurken kendisinin "ANTİPARTİKÜL" ü olan π− mezonu bir aşağı kuark ve bir anti-yukarı kuarktan oluşur. Yukarı ile anti-yukarı ve aşağı ile anti-aşağı yüksüz kombinasyonları özdeş "KUANTUM" sayılarına sahiptirler bu yüzden sadece SÜPERPOZİSYONlarda bulunabilirler. En düşük enerjili süperpozisyonda olan π0 mezonudur ve aynı zamanda kendisinin antipartikülüdür.

π± mezonunun kütlesi 139.6 MeV/c2 ve yaşam süresi 2.6×10−8 saniyedir. En temel bozunum şekli (% 99.9877) bir müon ve onun nötrinosuna olan bozunumudur. 1950 "FİZİK NOBEL ÖDÜLÜ" C.F Powell’e verilmiştir.

RİCHARD FEYNMAN (1918 – 1988)

"RİCHARD FEYNMAN" , "KUANTUM MEKANİĞİ" ve "ELEKTRODİNAMİK KURAMLAR" üzerine yaptığı çalışmalarını tamamladı (1948). Feynman bu çalışmasıyla eski kuantum "ELEKTRODİNAMİK KURAMI" nın kimi zaman anlamsız sonuçlara yol açan taraflarını da çözüme kavuşturdu. "KUANTUM ELEKTRODİNAMİĞİ" (KED), yüklü "ATOMALTI PARTİKÜL" ler arasındaki "ELEKTROMAGNETİK" ilişkiyi inceleyen "İZAFİ" bir "KUANTUM KURAMI" dır. "FOTON" ların, kütlesi bulunmayan "IŞIK PARTİKÜLLERİ" olarak açıklanmasında, "KUANTUM ELEKTRODİNAMİĞİ" nin ortaya çıkışı önemli bir rol oynar. Kuramın genel kabulüne ilişkin halen sürmekte olan sorunular olmakla birlikte, kuram pek çok önemli problemi çözümlemektedir. 1965 "FİZİK NOBEL ÖDÜLÜ" nü almıştır.

CLYDE LORRAİN COWAN (1919 – 1974), J. FREDERİCK REİNES (1918 – 1998)

"ELEKTRON NÖTRİNOSU" , "LEPTON" ların bir üyesi olan bir tür temel "PARTİKÜL" dür. "ELEKTRİK YÜKÜ" 0 olan elektron nötrinoları, elektronlarla birlikte leptonların 1. neslini oluşturur. "WOLFGANG PAULİ" tarafından 1930'da TEORİleştirilmiş olup 1956'da, "CLYDE COWAN" ve "FREDERİCK REİNES" in liderliğindeki ekip tarafından gerçekleştirilen deneylerle keşfedilmiştir. Çalışmalarda bir "NÜKLEER REAKTÖR" kullanılmıştır. "TERS BETA BOZUNMASI" na dayanarak yapılan deneyde bir "PROTONUN ANTİNÖTRİNO YUTMASI" durumunda bir "NÖTRON" ve bir "POZİTRON" ortaya çıkacağı düşünülmüştür. Sonra bu nötrinolar hedef atomlarla reaksiyona girip çift "GAMA IŞINLARI" yayınlayarak varlıklarını göstermiştir. Fakat nötrinoların çok azı "REAKSİYON" a girmiştir; çünkü nötrinolar çok ufak olduklarından hedefe denk gelmeleri odukca zordur.

J. Frederick Reines bu çalışmalarıyla 1995 "FİZİK NOBEL ÖDÜLÜ" ne layık görülmüştür.

JAMES CRONİN (1931 – 2016),VAL FİTCH (1923 – 2015)

"PARTİKÜL FİZİĞİ" nde, "YÜK-PARİTE" (YP) ihlali, kabul edilen YP-simetrisinin ihlalidir: Y-simetrisinin (yük simetrisi) ve P-simetrisinin (parite simetrisi) birleşimi. YP-simetrisi, bir partikül antipartikülü ile değiş-tokuş edildiğinde (Y simetrisi) ve uzaysal koordinatları ters çevrildiğinde ("ayna" veya P simetrisi) fizik kurallarının aynı kalacağını belirtir.

Parite ihlali yorumu, kozmolojinin, evrendeki maddenin "ANTİMADDE" ye olan baskınlığını açıklama araştırmalarında ve partikül fiziğinde zayıf etkileşim çalışmalarında büyük bir rol üstlenmiştir.

YP ihlalinin "NÖTR KAONLARI" n bozunumuyla yapılan keşfi, bulucuları "JAMES CRONİN" ve "VAL FİTCH" için 1980 yılında "NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ" ile sonuçlanmıştır.

JOHN BARDEEN (1908–1991)
LEON COOPER (1930 -)
ROBERT SCHRİEFFER (1931-)

Süperiletkenliğin tamamlanmış mikroskobik teorisi 1957’de "BARDEEN" , "COOPER" ve "SCHRİEFFER" (BCS) tarafından öne sürüldü. BCS teorisi, "SÜPERİLETKEN AKIMI" nın, süperakışkan Cooper eşlerinden oluştuğunu gösterdi.

Süperiletkenlik, süperiletken adı verilen maddelerin karakteristik bir kritik sıcaklığın (Tc) altındaki derecelere soğutulmasıyla ortaya çıkan, maddenin elektriksel direncinin sıfır olması ve magnetik değişim alanlarının ortadan kalkması şeklinde görülen bir "FENOMEN" dir. Süperiletken, süperiletkenlik durumuna geçerken bütün magnetik alan çizgilerini içeriden dışarıya atar.

Sıcaklığı düşürülen metal bir iletken sıcaklık düşüşüyle orantılı olarak elektriksel direncini kaybetmeye başlar. "BAKIR" ve "GÜMÜŞ" gibi sıradan iletkenlerde bu özellik saf olmama ve başka bozukluklar sebebiyle sınırlıdır; mutlak sıfıra yakınken bile bir miktar direnç gösterirler. Süperiletkenlerde ise, maddenin sıcaklığı kritik sıcaklığının altına indiğinde direnci sıfır olur. Süperiletken telden yapılmış bir halkadan geçen elektrik akımı, güç kaynağına ihtiyaç duymadan sürekli akıma devam edebilir. Teori, Bardeen, Cooper ve Schrieffer’a 1972 "" nü kazandırdı.

LEON LEDERMAN (1922 – 2018)
MELVİN SCHWARTZ (1932 – 2006)
JACK STEİNBERGER (1921 - )

Güçlü etkileşim, "KUARK" lar ve "GLUON" lar arasındaki etkileşimdir ve "KUANTUM" renk dinamiği kuramı ile betimlenir. Güçlü etkileşim, gluonlar tarafından taşınan ve kuarklar ile ANTİKUARKlara, ayrıca gluonların kendilerine etki eden kuvvettir.

Güçlü etkileşim doğrudan temel "PARTİKÜL" lere etki ediyor olmasına rağmen bu kuvvet "HADRON" lar arasındaki "NÜKLEER KUVVET" olarak da karşımıza çıkar. Güçlü etkileşime giren partiküllerin doğrudan gözlemlenmesinin olanaksız olduğu pek çok serbest KUARK gözlemleme çalışmasının başarısızlıkla sonuçlanması sonucu anlaşılmıştır. Sadece hadronların gözlemlenebilmesi görüngüsü "ASİMPTOTİK ÖZGÜRLÜK KURAMI" ile açıklanır.

"NÖTRİNO" , "" IŞIK HIZIna yakın hıza sahip olan, "ELEKTRİKSEL YÜKÜ" sıfır olan ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşmeden geçebilen temel "PARTİKÜL" lerdendir. Bu özellikleri "NÖTRİNO" ların algılanmasını oldukça zorlaştırmaktadır. Nötrinoların çok küçük, ancak sıfır olmayan durgun kütleleri vardır.

Üç tip nötrino vardır: "ELEKTRON NÖTRİNO" , "MÜON NÖTRİNO" ve "TAU NÖTRİNO" . Her tip nötrinonun birer tane de "KARŞI NÖTRİNO" adı verilen "PARTİKÜL" vardır. Nötrinoyu içeren etkileşimler zayıf kuvvet tarafından oluşturulmuş sistemlerdir.

"LEON M. LEDERMAN" , "MELVİN SCHWARTZ" ve "JACK STEİNBERGER" e 1988 "NOBEL ÖDÜLÜ" almalarını sağlayan 1962'deki çalışmalarında "MÜON NÖTRİNOSU" nu bularak sadece tek tip nötrino olmadığını göstermiştir.

JOHN STEWART BELL (1928–1990)

BELL TEOREMİ, Kuantum Karmaşasının KANTİTATİF çalışmasını başlattı. KUANTUM FİZİĞİndeki en gizemli olgulardan birisi KUANTUM DOLAŞIKLIK (KARMAŞIKLIK) PRENSİBİdir. Bu prensip, belli koşullarda, görünürde fiziksel olarak birbirinden bağımsız iki partikülün tuhaf bir biçimde birbiriyle iletişim kurduğunu ortaya koyar. JOHN STEWART BELL 1964 yılında bu uzak mesafeli davranışın gerçekten var olduğunu ortaya koyan bir kuram geliştirmiştir. Teoremde amaç partiküllerin gerçekten kuantum dolaşıklık ile iletişimde olup, ışık hızından yüksek hızda bilgi paylaşımı yapıp yapmadıklarını ortaya koymaktır.

JOCELYN BELL BURNELL (1943 - ), ANTONY HEWİSH (1924 - )

1967’de üç kuramsal fizikçi, dört kuvvetten ikisinin, "ZAYIF NÜKLEER ÇEKİM" ile "ELEKTROMAGNETİK KUVVET" in, gerçekte tek bir temel etkileşimin farklı yüzleri olduğunu ileri sürdüler; elektromagnetik kuvvetle, zayıf nükleer kuvvetin birleşik bir kuvvetin ayrışması olduğunu gösterdiler. Bu birleşik kuvvete, "ELEKTROZAYIF KUVVET" deniyor.

İlk "PULSAR" 1967 yılında "CAMBRİDGE ÜNİVERSİTESİ" nden "JOCELYN BELL BURNELL" ve "ANTONY HEWİSH" tarafından keşfedilmiştir. Pulsarlar, içinde bulundukları nebulaların çekirdeği ve kalbi hükmünde oldukları kadar, kalp atışları gibi muntazam fasıllarla (ritimlerle) uzaya radyo dalgaları gönderen nötron yıldızlarıdır. Pulsarlar kısaca Dünya’dan bakıldığında atım yapıyormuş gibi gözüken bir "NÖTRON YILDIZI" çeşididir. Nötron yıldızlarının magnetik alanı o kadar kuvvetlidir ki, yaptığı ışıma sıradan bir cismin ışımasına benzemez.

Antony Hewish Pulsarları keşfi nedeniyle 1974 "FİZİK NOBEL ÖDÜLÜ" ne layık görülmüştür.

"TILSIM KUARK" , ikinci kuşak, +(2/3)e elektrik yüküne sahiptir. 1.3 GeV ile üçüncü büyük kütleli kuarktır (protondan bir parça daha ağır). Tılsım kuarklar Kasım 1974'te, farklı ve bağımsız deneylerde ilk kez tespit edildi. Tılsım kuarklar; mezonlarda, tılsım antikuarklara bağlı bir şekilde gözlemlendi.

"TAU LEPTON" Keşfedildi. Doğada serbest halde bulunan "FERMİYONLARA LEPTON" denir. Bu gruba giren "PARTİKÜL" lerin en bilinen örneği elektrondur. "LEPTON" lar genel olarak "HADRON" lardan daha hafiftir. Ancak 1975 yılında keşfedilen "TAU" bu duruma bir istisna teşkil eder. Taunun kütlesi protonunkinin iki katı kadardır.

"ALT KUARK" 1977'de Fermilab'da "LEON LEDERMAN" ın liderliğindeki bir eki tarafından gözlemlendi. Bu "ÜST KUARK" ın varlığına dair çok güçlü bir göstergeydi: üst kuarkın yokluğunda "ALT KUARK" eşsiz kalmış olacaktı.

Alt kuark, partikül fiziğinde "STANDART MODEL" de tanımlanan bir partiküldür; -1/3 elektrik yüküne sahip olan bu üçüncü kuşak kuarkın kütlesi 4,7 GeV/c2 dir. "ELEKTROZAYIF KUVVET" in ölçülmesinde önemli rolü vardır. (üst kuark ancak 1995 yılında "FERMİLAB PARTİKÜL HIZLANDIRICISI" vasıtasıyla keşfedilebildi.)

"KUANTUM HALL ETKİSİ" , Hall etkisinin kuantum mekaniği sürümüdür. Birbirine dik elektriksel ve magnetik alan içerisindeki bir iletken veya yarı iletkenden hem elektriksel alan yönünde hem de "ELEKTRİKSEL VE MAGNETİK ALAN" a dik yönde akım geçer. Geçen akıma göre her iki doğrultuda da iletkenlik ölçüldüğünde iletkenliğin magnetik alanının tersiyle doğru orantılı olduğu görülür. B=10 Tesla gibi yüksek magnetik alanlarda bu orantı doğrusallıktan sapar ve Hall iletkenliği  =  (e2/h) eşitliğindeki  değerinin belirli katlarında enine iletkenlikte düz bölgeler gözlenir Bu bölgeler ‘nin tam sayı katlarında gözlenirse tam sayı kuantum Hall etkisi, kesirli katlarında gözlenirse kesirli kuantum Hall etkisi denir.

ROBERT LAUGHLİN (1950 - ), HORST STÖRMER (1949 - ), DANİEL TSUİ (1939 - )

Genişleyen evren genellikle "KOZMOLOJİk" ufuğa sahiptir. Dünya yüzeyinin eğriliği yüzünden evrenin sınırlarında benzer alışılmış ufukların izlerini gözlemciler görebilirler. Uzayın gözlemci ve obje arasının çok hızlı bir şekilde genişlemesiyle, ışık ya da diğer ışımalar kozmolojik ufuğun ötesindeki objeler tarafından emilir ve ışık hiçbir zaman gözlemciye ulaşamaz.

"MAGNETİK ALAN" içerisinde bulunan ve üzerinden akım geçen bir iletken boyunca gerilim "(HALL GERİLİMİ)" oluşması olayına "HALL ETKİSİ" denilmektedir. Gerilimin doğrultusu iletkenden geçen akımın ve magnetik alanın yönüne diktir. Kuantum Hall etkisi, Hall etkisinin kuantum mekaniği sürümüdür. "KESİRLİ KUANTUM HALL ETKİSİ" , 1982 yılında "DAN TSUİ" ve "HORST STÖRMER" tarafından gözlemlendi. Bu olayın teorik açıklaması "ROBERT B. LAUGHLİN" tarafından yapıldı.

Tam sayılı "KUANTUM HALL ETKİSİ" keşfedildikten sonra, "TSUİ VE HORST DENEYİ" GaAs/AlGaAs hetero yapısında ve daha yüksek magnetik alanlarda tekrarladılar. Sonuçlar şaşırtıcıydı, çünkü ilk kez tam sayı olmayan bir doluluk faktöründe (filling factor, Füllfaktor) Hall direncinde sabitlik tespit edildi. Bu olayı açıklamak amacıyla yeni bir tanım oluşturuldu; "BİRLEŞTİRİLMİŞ (KOMPOZİT) FERMİYONLAR" . Bir ya da daha fazla elektronun birden fazla magnetik akı kuantumu ile bağlanması sonucunda bir tuhaf partikül oluşmaktadır.

Bu üç bilim adamı, kesirli kuantum Hall etkisini bir kuantum akışkanı olarak yorumlayarak 1998 "NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ" nü paylaştılar.

CARLO RUBBİA (1934 - ), SİMON VAN DER MEER (1925 - 2011)

"W VE Z PARTİKÜLLERİ" n keşfi CERN'ün büyük başarı hikâyesidir. İlk olarak 1973'te "ELEKTROZAYIF TEORİ" nin tahmin ettiği gibi "NÖTRAL AKIM" etkileşimleri gözlemlendi. W ve Z partiküllerin keşfi onları üretebilecek kadar güçlü bir partikül hızlandırıcının inşa edilmesini beklemek zorundaydı. Uygun olan ilk makine, ocak 1983'te "CARLO RUBBİA" ve "SİMON VAN DER MEER" tarafından yönetilen bir dizi deney sırasında kesin W sinyallerinin gözlendiği "SÜPER PROTON SENKROTRONU" ydu (SPS). (Asıl deneyler Rubbia liderliğindeki UA1 ve Darriulat liderliğindeki UA2 idi.) 20 ve 21 Ocak'ta CERN W bozonunun gözlendiğini anons etti. UA1 birkaç ay sonra Mayıs 1983'te Z'yi buldu, ve 27 Mayıs'ta partikülün keşfi anons edildi.

Rubbia ve van der Meer'e, 1984'te Nobel Fizik Ödülü verildi. Bu aynı zamanda CERN'ün kazandığı ilk Nobel ödülüdür.

CHARLES HENRY BENNETT (1943 - ), GİLLES BRASSARD (1955 - )

Bu teknikte titreşim başına bir foton olacak şekilde polarize ışıkların titreşimleri kullanılır. Çizgisel ve dairesel olmak üzere iki çeşit polarizasyon düşünülmüştür. "ÇİZGİSEL POLARİZASYON" dikey veya yatay, "DAİRESEL POLARİZASYON" sol-elli veya sağ-elli olabilir.

1984 yılında "BENNET" ve "BRASSARD" adında iki bilim adamı tarafından yayınlanan makalede kuantum "KRİPTOGRAFİ" sinden bahsedildiği için bu "ALGORİTMA" BB84 olarak bilinmektedir. BB84 protokolü gibi tek fotonlu Kuantum kriptografi protokollerinde boşluktan gelen ataklar da dahil olmak üzere çeşitli tiplerdeki ataklara karşı daha fazla araştırma gereklidir.

1993 yılında, Charles Bennett tarafından ortaya atılan fikir, bir grup bilim adamı tarafından yayınlanan makale ile dünyaya “quantum teleportation” yani "KUANTUM IŞINLAMA" olarak duyuruldu. Kuantum ışınlama, maddenin kendisinin, bir başka hali olan enerjiye dönüştürülerek uzay-zamanda hareket ettirilmesidir.

PETER WİLLİSTON SHOR (1959 - )

"SHOR ALGORİTMASI" 1994'te Amerikalı matematikçi "PETER W. SHOR" tarafından geliştirilmiş bir algoritmadır. Bu algoritma kuantum bilgisayarlarında çok büyük sayıları kolaylıkla "ASAL ÇARPANLAR" ına ayırabilmektedir. Shor algoritması bu özelliğiyle "KRİPTOLOJİ" tarihinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmektedir.

MAKOTO KOBAYASHİ (1944 - ), TOSHİHİDE MASKAWA (1940 - )

"TOP (ÜST) KUARK" ın üretilebileceği çok sayıda etkileşim vardı. Bunlardan olasılığı en yüksek olan üst kuark ve "ÜST ANTİKUARK" ın bir arada güçlü etkileşimle birlikte çıkmasıydı. Bu etkileşim "TEVATRON" da en çok çıkan etkileşimdi. Çarpışmada çok enerjik bir GLUON oluşmakta ve bu enerjik gluon "ÜST KUARK" ve "ÜST ANTİKUARK" a dağılmaktaydı. Bu etkileşim aynı zamanda 1995te üst kuarkın ilk kez bulunduğu etkileşimdi. Üst kuark ve üst anti-kuarkların oluşumunu enerjik birer "FOTON" ya da "Z BOZONU" ile yapmak da mümkün olabilirdi. Ancak bu etkileşimler çok nadirdi ve diğer deney verileriyle çok benzerlik taşıyordu.

Kütlesinin çok ağır olmasından ötürü üst kuark, "HİGGS BOZONU" nun kütlesinin tahmin edilmesinde sıkça kullanılmıştır. Bu tahmin metotlarından bir kısmında Standart Modelde bir takım değişiklikler gerekmektedir.

Top kuarkın varlığı 1973te "MAKOTO KOBAYASHİ" ve "TOSHİHİDE MASKAWA" tarafından alt kuarkla birlikte CP’nin ihlal edildiği durumları açıklamak adına ortaya atıldı. Ve 1995 yılında "FERMİLAB" daki CDF ve DQ deneyleriyle ispat edildi. Kobayashi ve Maskawa 2008 yılında alt ve üst kuarkları ortaya sürdükleri için Nobel ödülüne layık görüldüler. (Bu iki kuark kuarkların üçüncü jenerasyonlarıydı.)

ERİC CORNELL (1961 - ), CARL WİEMAN (1951 - ), WOLFGANG KETTERLE (1957 - )

1925’te Hintli fizikçi ve aynı zamanda "BOZON" un isim babası olan "SATYENDRA BOSE" yayımlayamadığı makalesini "ALBERT EİNSTEİN" a gönderir. Bose’un "IŞIK PARTİKÜLLERİ" nin istatistiksel olarak nasıl davrandığını gösterdiği bu çalışmasını bir hayli önemli bulan Einstein konuyla ilgili daha fazla hesaplama yaparak bu fikri atomlara uyarlamaya çalışır ve mutlak sıfıra oldukça yakın sıcaklıklarda partiküllerin kuantum kurallarına uyduğu, maddenin yeni bir hali olabileceği tahminini yürütür.

İki fizikçinin ortaklaşa katkı yaptıkları bu fikir böylelikle "BOSE-EİNSTEİN YOĞUNLAŞMASI" adıyla anılır. Teori böylesi bir madde halinin var olması gerektiğini söylese de öngörülmüş olan bu sıra dışı hal 1995 yılına gelene kadar ispat edilememiştir.

1995’te "COLORADO ÜNİVERSİTESİ" nden "ERİC CORNELL" ve "CARL WİEMAN RUBİDYUM" atomlarını, MIT’den "WOLFGANG KETTER" le sodyum atomlarını lazerler ve mıknatıslar yardımıyla mutlak sıfıra çok yakın bir sıcaklığa indirmeyi başardılar ve bu başarılarından dolayı 2001 yılında "NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ" nü aldılar.

SAUL PERLMUTTER (1959 - ), BRİAN SCHMİDT (1967 - ), ADAM RİESS (1969 - )

Evrenin ivmelenerek genişlemesi, belli bir mesafedeki bir galaksinin gözlemciden sürekli olarak, zamanla artan bir hızla uzaklaşmasıyla evrenin (gözlemlenen) genişlemesi olayıdır. Evrenin ivmelenerek genişlemesi 1998'de, "SUPERNOVA COSMOLOGY PROJECT" ve "HİGH-Z SUPERNOVA SEARCH TEAM" olmak üzere birbirlerinden bağımsız iki proje tarafından tespit edilmiştir. Her iki projede de ivmelenmenin ölçümü için tip "IA SÜPERNOVA" lar kullanılmıştır. Bunun nedeni, bu tip süpernovaların neredeyse aynı iç parlaklığa sahip olmaları (standart mum) ve bunlardan uzak olan nesnelerin daha donuk görünmeleri sebebiyle, daha net gözlemlenebilmesidir.

Normal koşullarda evren genişlese bile genişleme süratinin zaman içinde kütle çekimi sebebiyle düşmesi gerekir. Mantıken gençlik döneminde evren, bugünkünden daha hızlı genişlemeliydi. Bu sebepten büyük uzaklıkları (dolayısıyla eski dönemleri) gözlemleyen bilim insanları o çağlarda evrenin bugünkünden daha hızlı genişlemesi gerektiğini varsaymışlardı. Ancak 1990'lı yıllarda alınan gözlem sonuçları bu varsayımla çelişmektedir. Bu sebepten evrenin eskiden bugünkünden daha yavaş genişlediği, genişleme süratinin zamanla arttığı öne sürülmektedir. Genişleme süratinin zamanla artması, kütle çekim kuvvetinin etkisinden daha yoğun bir etkinin varlığını düşündürmektedir ki bu etkiye KARANLIK ENERJİ adı verilmiştir. Etki, Einstein’ın (sonradan terk ettiği) kozmolojik sabitini andırmaktadır. Ne var ki bilinen fizik yasalarıyla açıklanamayan bu etkinin varlığını ortaya koyan gözlem sonuçları henüz çok yetersizdir. (Bu kadar büyük uzaklıklarda uzaklık ölçme yöntemi, 1a tipi süpernovaların görünür ışıltılarıdır.) Bu yönüyle karanlık enerji, günümüzde bir fizikî gerçek olmaktan çok bir tartışma konusu gibi görünmektedir.

2011'de "SAUL PERLMUTTER" , "BRİAN SCHMİDT" ve "ADAM RİESS" , "uzak süpernovaların incelenmesi sonucunda evrenin ivmelenerek genişlemesini keşiflerinden dolayı" "NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ" nü paylaşmışlardır.

"ATMOSFERİK NÖTRİNO SALINIMI" Belirlendi. IMB, "MACRO" ve "KAMİOKANDE" II gibi geniş "DETEKTÖR" ler, "MÜON" türündeki ve "ELEKTRON" türündeki atmosfer "NÖTRİNO" larının akı orantısında bir açık tespit etti. "SÜPER-KAMİOKANDE DENEYİ" nde kullanılan duyarlı detektör yüzün hassasiyeti MeV ile birkaç TeV arasındaydı ve Dünya'nın çapını referans alıyordu. Atmosfer nötrinolarının salınımlarını kanıtlayan ilk deney 1998'de açıklandı.

"TAU NÖTRİNO" nun ilk algılanması 2000 yılında "FERMİLAB" daki "DONUT" işbirliği tarafından duyuruldu. Bu "STANDART MODEL" in keşfedilen son partikülü oldu. "TAU NÖTRİNO" nun varlığı "BÜYÜK ELEKTRON-POZİTRON ÇARPIŞTIRISI" tarafından tekrar onaylandı.

4 Temmuz 2012'de CERN, " "HİGGS BOZONU" ile tutarlı" bir PARTİKÜLün resmi keşfini açıklamaya yeterli olan "5 sigma" seviyesindeki sinyali doğruladı. Gerçekten Higgs bozonunun teorik olarak tüm öngörülen özellikleri taşıyıp taşımadığını ve eğer taşıyorsa "STANDART MODEL" in hangi versiyonunu daha çok desteklediğini ileride yapılacak olan araştırmaların göstereceği belirtildi. Ayrıca bu Higgs bozonu ile tutarlı olarak bulunan partiküle şimdilik "HİGGSON" ismi verildi.

"KOZMİK ENFLASYON" un (Uzayın Üstel Genişlemesi) Doğrudan İlk Kanıtı: "FİZİKSEL KOZMOLOJİ" , "KOZMİK ENFLASYON" , "KOZMOLOJİK ENFLASYON" , ya da "SADECE ENFLASYON" , erken evrendeki uzayın üstel genişlemesiyle ilgili bir teoridir. Enflasyona maruz kalınan çağ "BÜYÜK PATLAMA" dan 10−36 saniye sonra 10−33 ile 10−32 saniyeleri arasında sürdü. Devam eden enflasyona maruz kalan dönemde evren genişlemeye devam etti, ancak genişleme oranı düştü.

1960'larda iki gökbilimci "KOZMİK MİKRODALGA ARKA PLAN IŞINIMI" denilen CMB'yi keşfettiler (bu, tüm Evren'e nüfuz eden hafif bir ışıma ya da sıcaklıktır).

Sonraki yıllarda enflasyonu daha kesin CMP ölçümleriyle test etmek amacıyla deneysel bir program başlatıldı. Özellikle, arka plan ışımasının, POLARİZASYONunun "B-modları" olarak adlandırılan yüksek hassasiyetli ölçümlerle, enflasyon tarafından üretilen yerçekimsel radyasyonun kanıtını sağlayabileceği, ve en basit modellerin (1015–1016 GeV) öngördüğü enflasyon ölçeğinin doğru olup olmadığını da gösterebileceği öngörülmüştü. Mart 2014'te "BICEP2" ekibi, enflasyonu doğrulayan B-modu CMP polarizasyonun kanıtlandığını ilan etti.

"ENFLASYON TEORİSİ" 1980'li yılların başlarında geliştirilmiştir. Bu kozmozun büyük ölçekli yapısının kökenini açıklar. "MİKROSKOBİK ENFLASYON" a maruz kalan bölgelerdeki kuantum dalgalanmalar kozmik boyutu büyüttü. Evrendeki yapıların gelişimi için tohumlar oluştu. Birçok fizikçi enflasyonun; neden evrenin her yönde eşit dağıldığını, neden kozmik mikrodalga arka plan ışımaların eşit bir şekilde dağıldığını, neden evrenin düz olduğunu ve neden magnetik tek kutbun gözlemlenemediğini açıkladığına inanıyorlar.

Detaylı "PARTİKÜL FİZİĞİ" mekanizmasının enflasyondan sorumlu olup olunmadığı bilinmemektedir. Temel enflasyonist "PARADİGMA" sı birçok fizikçi tarafından kabul edilmiştir. Birçok fizikçi bu tahminlerin gözlemlerle doğrulandığına inanmaktadırlar. Ancak bilim adamlarının önemli bir azınlığı bu noktada karşıt düşüncededirler.

2002 yılında, teorinin orijinal mimarlarından M.I.T'den "ALAN GUTH" Alan Guth, Amerikalı bir teorik fizikçi ve kozmologdur. 27 Şubat 1947'de New Jersey'de doğmuştur. Guth, özellikle evrenin erken evrimi ve kökeniyle ilgili çalışmalarıyla tanınır ve "enflasyon" teorisinin öncülerinden biridir. , "STANFORD ÜNİVERSİTESİ" Stanford Üniversitesi, Amerika Birleşik Devletleri'nde Kaliforniya eyaletinde bulunan özel bir araştırma üniversitesidir. 1885 yılında kurulan Stanford, ülkenin en önde gelen ve saygın üniversitelerinden biridir. nden "ANDREİ LİNDE" Andrei Linde, Rus asıllı Amerikalı bir kozmolog ve teorik fizikçidir. 2 Mart 1948'de SSCB'de (şu anda Rusya) doğmuştur. Linde, evrenin oluşumu ve genişlemesi gibi konularda çalışmış ve özellikle "enflasyon" teorisi ile tanınmaktadır. ve "PRİNCETON ÜNİVERSİTESİ" Princeton Üniversitesi, Amerika Birleşik Devletleri'nde New Jersey eyaletinde bulunan özel bir araştırma üniversitesidir. 1746 yılında kurulan Princeton, Ivy League üniversitelerinden biridir ve dünya çapında saygın bir eğitim ve araştırma kurumudur. nden "PAUL JOSEPH STEİNHARDT" Paul Joseph Steinhardt, Amerikalı teorik fizikçi ve kozmologdur. 25 Aralık 1952'de Amerika Birleşik Devletleri'nde doğmuştur. Steinhardt, Princeton Üniversitesi'nde Fizik ve Astronomi Profesörü olarak görev yapmıştır. prestijli "DİRAC ÖDÜLÜ" Dirac Madalyası, teorik fizikteki önemli başarıları tanımak ve ödüllendirmek amacıyla verilen bir ödüldür. Bu ödül, İngiliz fizikçi Paul Dirac'ın (1902-1984) anısına verilir. Dirac, kuantum mekaniği ve kuantum alan teorisi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan önemli bir fizikçiydi. nü kozmolojideki enflasyon konseptini geliştirdikleri için paylaştılar

RAİNER WEİSS (1932 - ), KİP THORNE (1940 - ), BARRY BARİSH (1936 - )

"YERÇEKİMİ" Yerçekimi, kütleler arasındaki doğal çekim kuvvetidir. Genel olarak, bir cismin diğer bir cisim üzerindeki çekim etkisini ifade eder. Örneğin, Dünya'nın yüzeyinde bulunan bir cisim, Dünya'nın kütlesi tarafından çekilir ve bu çekim kuvvetine yerçekimi denir. , en basit ifadeyle, iki kütlenin birbirine doğru uyguladığı kuvvettir. İlk kez "SİR ISAAC NEWTON" Isaac Newton, İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, simyacı, teolog ve filozoftur. un matematiksel olarak betimlediği yerçekimini, yüzyıl kadar önce "EİNSTEİN" Albert Einstein (1879-1955), 20. yüzyılın en önemli ve etkili fizikçilerinden biridir. Almanya'nın Württemberg eyaletinde doğmuştur. İsviçre'de Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü'nde fizik eğitimi almış ve Bern Patent Ofisi'nde çalışmıştır. açıklığa kavuşturdu. Einstein’ın 20. yüzyılın başlarında öne sürdüğü yerçekimi dalgaları, 2015 yılında "LIGO İNFORMETRESİ" LIGO, Laser Interferometer Gravitational-Wave Observatory'nin kısaltmasıdır. Bu, gravitasyonel dalga gözlemi yapmak için kullanılan büyük ölçekli bir bilimsel deneydir. LIGO, gravitasyonel dalgaları doğrudan algılamak ve incelemek amacıyla geliştirilmiş yüksek hassasiyetli bir interferometrik dedektör ağıdır. tarafından algılandı ve "YERÇEKİMİ DALGALARI" Yerçekimi dalgaları, genel görelilik teorisine dayanarak öngörülen ve kütleçekimi etkileşimlerinin sonucu olarak uzay-zamanın dalgalanmasıyla yayılan dalgalardır. Albert Einstein, 1915 yılında genel görelilik teorisini geliştirirken, kütleçekiminin neden olduğu uzay-zamanın bükülmesinin, hareket eden kütleler tarafından bir tür dalga olarak yayılacağını öngörmüştür. nı yüzyıl önce öne süren Einstein bir kez daha haklı çıktı.

Einstein’ın tahminleri uzay ve zamanın birbirinden bağımsız olmadığını, hatta birbirine işlenmiş kumaş gibi bir yapıya sahip olduğunu söylüyordu; buna "UZAY-ZAMAN" Uzay-zaman, genel görelilik teorisine göre, fiziksel olayların, uzayın üç boyutunu (yükseklik, genişlik, derinlik) ve zamanın bir boyutunu içeren dört boyutlu bir yapıda gerçekleştiği kavramdır. Albert Einstein'ın genel görelilik teorisi, uzay ve zamanın ayrı iki kavram olmak yerine birleşik bir kavram olarak ele alınmasını öngörür. (spacetime) ya da "UZAY-ZAMAN DOKUSU" Uzay-zaman dokusu, uzay ve zamanın birleşik bir kavramıdır ve genel görelilik teorisinde önemli bir rol oynar. Uzay-zaman, Albert Einstein'ın genel görelilik teorisinde, kütleçekimi ve madde-enerji ile etkileşim içinde bulunan dört boyutlu bir yapı olarak tanımlanır. Bu kavram, üç uzamsal boyut (yükseklik, genişlik ve derinlik) ile bir zaman boyutunu içerir. dedi. Uzay-zaman esnekti. Cisimler kütleleri ölçüsünde uzay-zamanı büküyordu. Dolayısıyla ortada bir kuvvet yoktu. Bükülen uzay-zamanda cisimler birbirine doğru düşüyordu ve bu da bir çekim kuvveti gibi algılanıyordu. Yerçekimi, bükülen uzay-zamanda cisimlerin birbirine doğru düşmesinden başka bir şey değildi.

Esnek uzay-zamandaki bu bükülmelere evreni gözlemlerken yıllar içinde pek çok kez şahit olundu. "DOPPLER ETKİSİ" Doppler etkisi, bir dalga kaynağının veya alıcısının hareketi nedeniyle dalganın frekansında meydana gelen değişimi tanımlar. Bu etki, ses dalgaları, ışık dalgaları ve diğer elektromanyetik dalgalar gibi birçok dalga türünde gözlemlenebilir. denilen kırmızıya kayma, kara deliğin arkasında kalan bir galaksinin ışığının kırılıp bize ulaşması, ışığın bükülen uzay zamanda yaptığı yolculuğun göstergelerinden birkaçıydı. Ancak Einstein’a göre bükülen uzay ve zaman kütlelerin etkileşimlerine bağlı olarak dalgalar halinde hareket etmeliydi. Yıllardır bilim adamları "YERÇEKİMİ DALGALARI" Yerçekimi dalgaları, genel görelilik teorisine dayanarak öngörülen ve kütleçekimi etkileşimlerinin sonucu olarak uzay-zamanın dalgalanmasıyla yayılan dalgalardır. Albert Einstein, 1915 yılında genel görelilik teorisini geliştirirken, kütleçekiminin neden olduğu uzay-zamanın bükülmesinin, hareket eden kütleler tarafından bir tür dalga olarak yayılacağını öngörmüştür. denilen Einstein’ın bu öngörüsünü aradı ve sonunda 2015 yılında "LIGO İNFORMETRESİ" LIGO, Laser Interferometer Gravitational-Wave Observatory'nin kısaltmasıdır. Bu, gravitasyonel dalga gözlemi yapmak için kullanılan büyük ölçekli bir bilimsel deneydir. LIGO, gravitasyonel dalgaları doğrudan algılamak ve incelemek amacıyla geliştirilmiş yüksek hassasiyetli bir interferometrik dedektör ağıdır. bu yerçekimsel dalgaları tespit etmeyi başardı.

Yerçekimi dalgalarının keşfiyle "LIGO İNFORMETRESİ" LIGO, Laser Interferometer Gravitational-Wave Observatory'nin kısaltmasıdır. Bu, gravitasyonel dalga gözlemi yapmak için kullanılan büyük ölçekli bir bilimsel deneydir. LIGO, gravitasyonel dalgaları doğrudan algılamak ve incelemek amacıyla geliştirilmiş yüksek hassasiyetli bir interferometrik dedektör ağıdır. ne katkılarından dolayı "RAİNER WEİSS" Rainer Weiss, tam adıyla Rainer "Rai" Weiss (d. 29 Eylül 1932), Alman asıllı Amerikalı fizikçi ve Nobel Fizik Ödülü sahibi. Weiss, özellikle gravitasyonel dalgalara yönelik keşifleriyle tanınır. , "BARRY C BARİSH" Barry C. Barish, tam adıyla Barry Clark Barish (d. 27 Ocak 1936), Amerikalı fizikçi ve Nobel Fizik Ödülü sahibi. Barish, özellikle gravitasyonel dalgalara yönelik keşifleriyle tanınır. ve "KİP S. THORNE" Kip S. Thorne, tam adıyla Kip Stephen Thorne (d. 1 Haziran 1940), Amerikalı teorik fizikçi ve Nobel Fizik Ödülü sahibi. Thorne, özellikle kara delikler, zamanın doğası ve kozmoloji üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde (Caltech) profesördür. , 2017 yılında fizik dalında nobel ödülü kazandılar.

KONU BAŞLIKLARI